13 Kasım 2011 Pazar

Yine olsun yine izlerim!

" Bazı filmler anlatılmaz, seyredilir " deyişinin - ki şimdi aklıma geldi - en güzel örneklerinden biri Memoirs of a Geisha. Chiyo'dan Nitta Sayuri'ye dönüşen, diğer bir deyişle minik bir balıkçı köyünde doğup Japonya'nın en meşhur geyşası olan birinin hikayesini anlatan 2005 yapımı bir film. Tam bir görsel şölen... Derken Ken Watanabe'den bahsediyorum dermişim. Üç dalda Oscar almış ve hepsini görsellikten kazanmış bir yapımdan söz ediyorum. Gönül isterdi ki oyuncular da nasiplensinler ama kısmet düzenlemesiyle göz pörtleten Japan bahçelerine, meyve vermediği halde popülerliğinden birşey yitirmeyen sakuralara imiş. İçimden bir ses görselliğin bunlarla sınırlı olmadığını söylüyor ya neyse. 

Bilen bilir. Ben bilmeyenler için yazayım: Film Arthur Golden isimli yazarın aynı adı taşıyan eserinden uyarlama. Kitaptan uyarlanan yapımları pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim ( bkz. Harry Potter serisi ) ama bu ekip başarmış. Öyle olmasa oturup bilmem kaçıncı kez izlemezdim filmi. İki saatten uzun sürdüğünü eklememe gerek var mı? Ne kadar çok detay o kadar seyirci&okuyucu memnuniyeti diyorum ben buna. Tek şey var beni memnun etmeyen. O da dilden yana. Japonca atıştırmalık niyetine konmuş filme. İngilizce ise her yerde. Tuhaf kaçıyor. 


Şu karizmaya, pardon büyüleyici ortama bakar mısınız? Rüya gibi. Filmin en sevdiğim bölümlerinden biri. Çoğu Ken Watanabe'nin yer aldığı sahnelerden oluşuyor zaten. Tamam tamam. İşin suyunu çıkarmadan veda edeyim ben sizlere. Yazımı burada nihayetlendirirken Memoirs of a Geisha'yı hemencecik seyredilecek filmler listenizde ilk üçe yerleştirmenizi, kitabını da en kısa zamanda okunacaklar listenize eklemenizi tavsiye ediyor ve huzurlarınızdan ayrılıyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder