21 Mart 2012 Çarşamba

Kazuo Ishiguro - Avunamayanlar


Japonya doğumlu bir yazarın kitabı ile bilgisayar ekranınıza konuk olduğum için ne kadar seviniyorum anlatamam. Anlatamayacağım için de sözü fazla dolandırıp yormadan konuya giriyorum. Ben bile inanamıyorum şu yazdığıma ya neyse. 

Aspergillus kardeşim* Özge'nin gönderdiği sürpriz paketinden çıkmıştı Avunamayanlar. Hala saklıyorum YKY damgalı hediye ambalajını. Ne derece sevindiğimi sizin hayal gücünüze bırakıyorum eli açık davranmanızı umaraktan. Mesela neşeyle öyle bir sıçramışım ki başımı tavana çarpmışım da bayılmışım, evdekiler ne denedilerse fayda etmemiş, sonunda kitabın sayfalarını hızla çevirmeyi akıl etmişler de oluşan hava akımına yerleşen kağıt kokusu ile ayılmışım. Bu ve bunun gibi şeyler tercihimdir. 

On kişiye sorduk, sekizi Avunamayanlar'ın Tutunamayanlar ile kitap adı haricinde bir benzerliği olup olmadığını merak ettiğini söyledi. Bu yüzden evvela buraya bir ışık yakalım da ortam aydınlansın diyorum. Olric karakterini ismen andıran fakat kendisiyle cismen alakası olmayan Ulrich haricinde bariz bir benzerlik yok arkadaşlar. Üzerine basa basa bariz diyorum çünkü ancak ve ancak satırları takip eden gözleri şüpheyle kısılmış okuyucu kurguda başrolü kapan Mr. Ryder'ın sürüklenme yoluyla da olsa bir tür sorgulama sürecine girdiğini tahmin edebilir.

Ünü dünyanın ( elips şeklinde olmasına rağmen ) her köşesine ulaşmış Mr. Ryder konser vermek üzere adsız bir şehre gelir. Öyle sokakların bomboş olduğu, ha kırıldı ha kırılacak kapıların rüzgarla birlikte ürkütücü bir biçimde gıcırdadığı, geceleri hayaletlerin dolaştığı bir yer değil burası. Kültürel, sanatsal vb. aktivitelerin gerçekleştirilebileceği mekanları bulunan, kendince düzene sahip şehirlerden biri işte. Tuhaf olan burada yaşayan herkesin Mr. Ryder'ın performans sergileyeceği şu meşhur Perşembe gecesi öncesinde ve esnasında kendisine istekte bulunması. Adamı alıp şehir nüfusu sayısınca parçaya bölsek ancak rahat edecekler yani o derece.

İtiraf etmeliyim ki okurken sinirim bozuldu çokça zaman. " Mr. Ryder, efendim, sizden ufak bir ricam olacak. Tabiî bu yoğunlukta kabul etmezseniz sizi anlarım ama şöyle bir durum var " dedikleri anda kitabı fırlatıp kaçasım geldi uzaklara. Karakterin içine giren bir okuyucu için çok da anormal olmasa gerek değil mi? Düşünsenize ardı arkası kesilmeyen ricaların tek hedefi olduğunuzu. Uyku saatleriniz bile yorgunluğunuzu üzerinizden alamıyor sonrasında. O derece. Bu yüzden kendimi şarjı bitmek üzere olan bir telefon gibi hissettim: Dikkat batarya zayıf! 

Hafızam beni yanıltıyor olabilir ama evvelce böyle bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum. Her şeyden önce zaman kavramı çok tuhaf Avunamayanlar'da. Bir bakıyorsunuz Mr. Ryder saatler sürecek bir muhabbeti taş çatlasa üç dakikada hedefe varacak bir asansörde yapıyor, bir bakıyorsunuz yetişmek istediği kişinin arkasından atletlere taş çıkartacak hızla koşsa da aralarındaki mesafe kapanmak şöyle dursun giderek açılıyor. Kitabın arka kapağında şöyle bir yazı var: " Kendini olaylara ve çevresindeki insanlara teslim eden belleksiz piyanist, geçmişin ve geleceğin kırılgan bir şimdiki anda çakıştığı sürreal bir dünyaya savrulur " . Şimdi anladınız mı zamanın nasıl ele alındığını Avunamayanlar adlı eserde? 

Mr. Ryder kitabın başından beri başkaları tarafından bir yerlere sürüklendiği için sabır taşı olduğunu asla iddia etmemiş olan ben erkenden patladım. Gelin görün ki karakterin patlaması üç yüzlü sayfaları buldu. Halbuki kararları kendisi veriyormuş gibi görünse de şehirde kalacağı süreçteki programını, kişileri ve olayları önceden değil de yaşarken anımsadığı için aslında Mr. Ryder oldukça pasif bir karakter. Nedeni ise kitap ilerledikçe anlaşılıyor. 

Yazar Kazuo Ishiguro Japonya doğumlu olmasına rağmen küçük yaşta ailesiyle İngiltere'ye yerleşmiş. Eğitimini orada tamamlamış. Halen orada yaşıyor. O yüzden mi bilmem Avunamayanlar karakterlerinden hiçbiri Japon değil. Japon, Japonlar olarak geçiyor bir iki yerde ama tek cümle ile başlayıp bitiyor. Evvelden tecrübeli olduğum için ( bkz. Beni Asla Bırakma ) o tarz bir beklenti içerisine girmedim ben. Hatta Japonlar yazdığını görünce şaşırmadan edemedim. Siz de girmeyin diye yazıyorum bunu. Yazının tamamını ise okuyasınız diye yazdım. Bilginiz olsun da ilginiz olmasa da olur... desem de inanmayın. İlgilenin. Şimdiden keyifli okumalar.

Dipnot: Kitapta birkaç yerde " beykın " kelimesine(?) rastladım. Çevirmen Roza Hakmen niçin " jambon " u tercih etmemiş acaba? Fikri olan? 

* Aspergillus Kardeşliği: Mikrobiyoloji laboratuvar derslerinden birinde üç kişilik grubumuza verdiğimiz isimdir. Yüzük Kardeşliği'ndeki gibi büyük bir amacımız yoktur. Sadece eğlence gayesi taşımaktadır. Gereksiz bilginize.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder