9 Haziran 2010 Çarşamba

Bir Japan*ın Anatomisi

Detaylarda gizli özelliklerin keşfi için yolculuğa çıkmadan önce üstünkörü bir bakış atınca uzun ince bir siluet görürsünüz karşınızda. Dünya üzerinde yaşayan milyonlarca insandan pek bir farkı yok diye düşünürsünüz en başta. Adımlarınızı sıklaştırıp kendisine yaklaştıkça anlarsınız ne denli yanıldığınızı.


İlk önce Uzakdoğu’nun esintilerini taşıyan bir çift çekikgöz çeker dikkatinizi. Gözbebeklerinin koyu karanlığı korkutsa da içinizi, derinliklerinde sakladıkları hazineleri keşfetmek için dayanılmaz bir arzuyla sarsılır ruhunuz. Bu güzelliği saydamlaştıran gözlük camlarını kırıp atmak için ani bir istek duyarsınız. Hemen ardından vazgeçersiniz bu düşüncenizden. Çünkü onlar karşınızdaki insanın zeki olduğunu dünyaya duyuran göstergelerdir aslında. Biraz daha dikkatli bakarsanız eğer; çocukluğun masumiyetini, gençliğin muzipliğini ve hassas bir ruhun varlığını görürsünüz gözbebeği denilen siyah noktalarda. Bakışlarınızı bu dipsiz kuyulardan yukarı çevirdiğinizde bir çift kaş karşılar sizi. Biraz inatçılık gizlidir belli belirsiz kıvrımlarında. Kıvrımları belirsizleştiren düz çizgiler, istikrarlı bir kişilikle karşı karşıya olduğunuzu anlatır size. Daha yukarılara diktikçe gözlerinizi, dar bir alın karşılar sizi. Henüz belirginleşmeye başlamamıştır üzerinde endişe çizgileri. Alnın bitiminde titizlikle şekillendirilmiş koyu renkli saçlar gösterir kendisini. Karşınızdaki kişinin de titiz biri olduğunu vurgulamak ister gibi özenle sıralanmıştır her bir saç teli. Yüzüne tam oturan ölçüde bir burun çeker dikkatinizi sonra. Ne eksiktir ne fazla, tam kararında. Mütevaziliğin, alçakgönüllülüğün simgesi adeta. Görenlerin içini ısıtan utangaç bir tebessümün izleri saklıdır ince dudaklarının kıvrımlarında. Kahkaha atmaktan hoşlananlara özgü çizgiler belirir gülerken yanaklarında. Bakışlarınızı aşağılara doğru kaydırdığınızda bir tutam sakal farkedersiniz, gizlenmiştir çenenin altında. Okuduğunuz yüzün sonuna geldiğinizi haber veren bir noktadır o aslında. 

Gövdeye geldiğinde sıra görme duyusundan farklı olarak başka duyular da girer araya. Önce boyun civarından yayılan hoş bir losyon kokusu çarpar suratınıza. Ciğerlerinize doğru yola çıkınca tatlı bir sarhoşluk, hafif bir baş dönmesi yaşatır size. Sert kemikli omuzlara takılır bakışlarınız sonra. Başınızı yaslamak için rahatsız bir mekan olarak düşünürsünüz orayı ilk başta. Tecrübe edince anlarsınız ki karşınızdaki omuzlar size güvenli bir sığınak sunan insanın en özel hediyelerinden biridir aslında. Düzenli nefes alışverişlerle inip kalkan göğüs kafesinin koruduğu bir varlığın atışlarını duyar gibi olursunuz bir an. “Kalbim ellerim kadar küçük değil” sözünde tanımlanan kalp bu kişiye ait olsa gerek diye düşünürsünüz ardından. Beden ve ruhun ortak paydada buluştuğu yer olan o yürekte, nokta boyutunda bir parçanın size ayrılmış olduğunu anımsayınca keder kaplar içinizi önce, biraz da kıskançlık. Zamanla alışırsınız bu duruma. Anlarsınız ki başka türlüsü mümkün değil. Zira yapısı gereği kendisine sevgiyle gelenleri eli boş göndermesi olanaksız bir yürek duruyordur karşınızda. Bir de içeri sızma girişiminde bulunmaya cesaret edemediğiniz, kapısı sıkı sıkı kapalı kocaman bir bölmenin olduğunu düşünecek olursanız... 

Mucizevi organdan ayırdığınızda düşüncelerinizi, kollarının uzunluğu çekecektir dikkatinizi. Yüreğine sokmak ister gibi içten sarıp sarmaladığında sizi, anlarsınız uzunluğun nedenini. Sıra kolların üzerindeki damarlara geldi. Ruhun kuytularındaki asabiyetin gizli varlığını deşifre etmek istercesine vurgularlar gerginliklerini, gösterirler kendilerini. Ellere odaklandığınızda küt tırnaklı parmaklar ilginizi çeker önce. Kendince kaygıları olan bir ruhun izlerini bulursunuz orantısız parmak uçlarında. İri parmakların tuttuğunu koparan bir bünyeyi ifade ettiğini anlarsınız hemen sonra. Uzun bacaklar ve onları tamamlayan ayaklar yer almakta en sonda. Karşınızdaki insanın başkalarının karşısında belini bükmek için değil, dik durmak için yaratılmış olduğuna kanaat getiresiniz diye anında. 

Şeker gibi bir insan duruyordur karşınızda bütünüyle, bir sevimlilik abidesi. Her insan bir kitaptır, okumasını bilmeli...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder