26 Haziran 2010 Cumartesi

Blog günlüğüne bir kere de günlük gibi davranayım dedim

Sevgili günlük,

Bugün gündüzün varlığını, genellikle yaptığım gibi 11.00 sularında hissetmek yerine, dış güçlerin etkisi ile 9.40 civarı fark ettim. Erken uyanarak kazanmış olduğum fazladan vakti kendimi geliştirebileceğim birşeyler üzerinde harcamak yerine ne yaptım dersin? Evet, doğru tahmin. Bilgisayarın başına geçip blogumu açtım, ardından twitter ve facebook camiasında neler olduğuna baktım. Kardeşim uyanıncaya kadarki iki saatlik süre içerisinde fırsattan istifade bilgisayar oyunu oynadım.

Güneş tepeye çıkıp da öğlen vaktini haber verdiğinde kahvaltı hazırlamak için mutfağa girdim. Niyetim zeytin, peynirden ziyade omletle midemizi doldurabileceğimiz bir sofra hazırlamaktı. Nitekim başardım. Tek sorun omletin dibinin azıcık yanmış olmasıydı. Görünen köye kılavuz eşliğinde bakınca ev hanımı olmak için dünyaya gelmediğim hipotezini bir kez daha ispatlamış olduğumu gördüm.

Deniz manzaralı bir balkonda olmadığım sürece hiç zevk almadığım kahvaltı seansını zehirlenmeden tamamladıktan sonra romanlarımdan birkaçını kaplamaya karar verdim. Bunu yapmaktaki amacım doğmamış çocuklarım gibi sevdiğim kitaplarımın kapaklarına bir zarar gelmesini önlemekti. Bu sebeple bir adet makas, bir adet bant kesme aleti, iki rulo jelatin ve bir gazete parçası edinip işe koyuldum. Jelatinler bittiğinde beş tane kitap kaplamıştım.

Romanlarla işim bittikten sonra aklıma bir soru cümlesi kodlandı: Geçen yıl aldığım kitaplara toplamda ne kadar para ödemiştim? Aldığım kitapları tek tek elime aldım ve her birinin fiyatını hesap makinesine girdim. Sonucu burada açıklamayacağım. Sadece dudak uçuklatıcı olduğunu bilin, yeter. Benim gibi her harcamaya “ Ben o parayla bilmem kaç tane kitap alırım” şeklinde karşılık veren biri için bile şaşırtıcı bir fiyattı doğrusu.

Kitapları kaplamışken hamarat yanım hortladı ve bir de oda temizliği yapayım dedim. Dipten başa dört kat olan ve en üstteki açıklığını dahi kullandığım çalışma masasından başlayarak her tarafı pırıl pırıl yaptım. Sonuçta elimde temiz bir oda ve sırt ağrısı kaldı.

Saat dört civarı Alev Aksoy Croutier'ın Harem isimli eserini elime aldım ve evin diğer ucundaki odaya gidip, sükunet içerisinde, kaldığım yerden okumaya başladım. Bitirene kadar da odadan çıkmadım. Normalde araştırma tarzında kitapları romanlarda yaptığım gibi jet hızıyla okumam. Fakat yazarın kalemi sürükleyici ve işlediği konu ilginç olunca pattadanak bitiriverdim.

Günün ikinci ve son yemek öğününde bir adet tavuk butu ve iki kaşık pilav yedim. Böylelikle istemediğim halde sahip olduğum 48 kiloluk formumu korumuş oldum. Çoğunlukla evcimen takılmasına rağmen kilo alamayanlardansanız eğer size de merhaba.

Tüm bunlardan sonra saat 19.00 civarı olmuştu. Bilgisayar başına geçip biraz daha oyun oynadıktan sonra işte buradayım. Aslında adsız romanımı yazmak niyetindeydim lakin bir türlü Canan karakterinin ruhuna erişemediğim için bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Şu an saat 22.13 ve muhtemelen bir yarım saat sonra film izleyeceğim. Daha önce de seyretmiş olduğum the Nightmare Before Christmas olacak tercihim büyük ihtimalle.

İyi geceler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder