18 Ocak 2012 Çarşamba

Paul Auster - Kehanet Gecesi


" Bowen'i o odaya sokmuştum. Kapıyı kilitleyip ışığı söndürmüştüm; şimdiyse onu oradan nasıl çıkaracağımı hiç mi hiç bilemiyordum. "

Roman içinde roman diye birşey varsa o da Kehanet Gecesi'nde var. Ana karakter Sidney Orr'un yazar olmasının bunda rolü olabilir mi acaba? Bence mümkün. Roman içinde roman varsa n'olmuş yani? Yazar konuyu akıllarda soru işareti bırakmayacak şekilde işleyip tamamladıktan sonra ne olabilir ki? Gelin görün ki Kehanet Gecesi'nde bizim Sidney müthiş bir hevesle giriştiği romanını yarıda bırakıyor. Ee, şimdi ben sormayayım da kim sorsun Paul Auster'a Eric'in hali ne olacak diye? Şu da var ki esas karakterden çok onun çizdiği karakter olan Eric'e daha çok ilgi duyuşum beni çok şaşırttı. Elde yeraltı sığınağında kapalı kalmış biri varken, üstelik onu tıkılı kaldığı yerden kurtarabilecek tek insan da hastanede ölmüşken yüzde yüz netlikte olmasa da okuyanın doğru tahmin yürütebileceği bir hayat çizgisine sahip olan Sidney'i kim ne yapsın?.. Diyeceğim ama demiyorum. Çünkü bir yerden sonra Sidney'in hayatı - Eric kadar olmasın - öyle bir hale geliyor ki ister istemez ona odaklanmak durumunda kalıyor insan.

Paul Auster'ın öyle bir anlatım tekniği var ki bilmece çözer gibi hissettim kendimi çoğu zaman. Soru belli, eldeki ipuçları belli. Gerisi sizin hayal gücüyle karışık yeteneğinize bağlı. Yalnız her kitapta böyleyse yandık azizim. Dön dolaş, dönerken düşün de dolaş, sonunda delirmeden yerine ulaş. Ne diyorum ben?! Hah, Paul Auster diyorum, beğendim diyorum, başka eserlerine de talibim Eric takıntılı velhasılıkelamsever insan olarak diyorum. 

Sevgiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder