21 Nisan 2013 Pazar

Émile Zola - Germinal


Sen kitap kurdu olarak geçin, üstüne üstlük en sevdiğim tür klasiklerdir diye konuş orada burada; buna rağmen Émile Zola'yı tanıma. Olacak iş mi? Hal böyle olunca yazar ile aramızdaki yabancılığa son vermek için Nana'yı okudum bir süre önce. Oradan Germinal'e geçiş yaptım. Sadece ismen bilmekten öteye geçebildiğimi düşünüyorum yazarı bu iki eser sayesinde. Velhasıl, vakit düşüncemi test etme vaktidir. 

Germinal, makinist şefliğinden kovulan Etienne'in - romanın ana karakteri - yeni bir iş bulmak amacıyla Fransa'nın Montsou şehrine gelmesiyle başlar. Oradaki madenlerden birinde kömür arabası itme görevine getirilmesiyle kıvılcımlanır. Maden işçilerinin sefil hayatının içine girmesiyle alevlenir. Çalışma koşullarının giderek kötüleşmesiyle yayılır. Zorlu bir grevle ürkütücü boyutlara ulaşır. Nihayetinde... Eh! Benden bu kadar. Germinal işçi ayaklanmasının sonunu öğrenmek isteyenlerin ellerinden öper.

Altı yüz sayfalık bir eser Germinal. Ayrıntının dibine vuran tasvirler sayesinde okuyucunun hayal gücüne iş düşmüyor pek. Sanki karşınızda bir tablo var da oturmuş onu seyrediyorsunuz. Sayfa sayısı fazla olmasına karşın bir çırpıda bitirmeniz mümkün vaktiniz varsa. Sürükleyici çünkü. Maden işçileriyle birlikte hop oturup hop kalkıyorsunuz deyim yerindeyse. Haliyle zamanın nasıl geçtiğini farketmiyorsunuz. Sonunda " Ee! Bitti mi şimdi? " diye kalakalmanız mümkün. O derece...

Émile Zola nasıl bir yazar diye sordukları zaman hemen şu cevabı yapıştırıyorum: Tasvir yeteneği mükemmel. Zihnime bu özelliğiyle kazındı zira. Öyle ki, Germinal'i okurken Etienne ve diğerleri madenin daracık dehlizlerinde çalışırken ben oturduğum yerde boğulacak gibi oluyordum bazen. Nana'yı okurken de vanilya kokusu burnuma çarpmıştı mesela. Özetle, yazarın betimlemedeki ustalığı karşısında dibim düştü desem yeridir. Hem de kaç kere! Velhasılıkelam, bu isim kaçmaz arkadaşlar. Söylemesi benden, ( bir an önce ) tanışması sizden. Aşağıdaki cümleler de Germinal aracılığıyla yazarın kendisinden.

" ...Arkadaşların kazma sesleri sanki yüzeye iyice yaklaşmışlar gibi giderek daha da belirginleşiyordu. Bu taptaze sabah vaktinde, güneşin yakıcı ışıkları altında, toprak işte bu uğultuya gebeydi. İnsanlar bitiyordu topraktan; karıkların arasında ağır ağır filizlenen, gelecek yüzyılın hasadı için boy atan ve yakında toprağı çatlatacak olan, intikamcı, kapkara bir ordu yetişiyordu... " 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder