30 Mart 2010 Salı

Büyükada Çıkartması’na Dair Gezi Notları vol. 1



Uyku vakti 03.00-11.00 saatleri arasına kamp kurmuş birini düşünün. Sabah 07.00 de çalan alarm zilini kapamak maksadıyla telefonu eline alıp, yarı kapalı gözkapaklarının arasındaki kısıtlı görüş açısı ile erteleme tuşu yerine kapama tuşuna basmaya çalışırken hayal edin kendisini. Ne çalan alarm melodisinin - ki zavallı parçamız ilk beş saniyenin ardından insafsızca kapatılır- ne de o esnada ekranda belirecek olan görüntünün – üzerine “uyan da balığa çıkalım” gibi espritüel bir yazı geçilmiş olsa dahi - bu arkadaşı uyandırmak için yeterli gelmeyeceğini tahmin edersiniz herhalde. Dört saatlik zihin dinlendirme seansının ardından kim, hangi sebepten ötürü güne merhaba demek istesin ki?..Yanıt: birinci tekil kişi zamiri “Ben” ve birinci dereceden uyanıklık sebebi “Büyükada gezisi”! Şimdi arkanıza yaslanın – ya da ne şekilde rahat ediyorsanız ona göre bir biçim alın – ve bir Cumartesi gününe dair cümlelerime eşlik edin...
O gün rüyalar alemini 03.00-07.00 saatleri arasına sığdırıp uyku mahmurluğundan eser taşımayan gözlerle “Taio Cruz-Break Your Heart” eşliğinde uyandım. Yaklaşık bir buçuk saatlik bir zaman dilimine yayılan kahvaltı&giyim kuşam işlemlerinden sonra Angel - hafta içi her gün erkenden kalkıp işe gitmesine rağmen Cumartesi günü bendeniz için uykusundan fedakarlık eden dostane insan - ile buluşmak üzere yollara düştüm. Ben, sevgili arkadaşım ile misafirini bekletmemek için ivedi adımlarla yürürken meğer Angel yarım saat gecikeceğini bildiren bir mesaj yazmakla meşgulmüş. Acı gerçeği geleneksel buluşma mekanımız olma yolunda hızla ilerleyen metrobüs durağına giden üstgeçitte öğrendim. Turnikeden geçip durakta beklemekten başka yapabileceğim birşey yoktu. Durak demişken sağınızda ve solunuzda insanlar araçlara binme-inme modunda iken sizin heykelvari bir biçimde yerinizde beklemeniz çok dikkat çekiyor, haberiniz ola. Neyse ki betona kök salan bendeniz meyve vermek için tomurcuk açmışken Angel geldi de kurtuldum o eziyetten. Allah düşmanımın başına vermesin...
Kabataş İskelesi’ne vardığımız vakit Adalar vapurunun gelmesine yaklaşık bir saat vardı. İlk tecrübe olduğundan zaman şaşması doğaldır. Gülmeyiniz lütfen. Vapur için bekleme müddetimiz boldu. Lakin elde zaman geçireceğimiz birşey yoktu. Bu sebeple X-Ray cihazından ters yönde geçip iskeleden çıktık. İstikamet en yakın büfe idi. Ben gazetelerin arasında “Uykusuz” dergisi aranırken Angel satıcı ile irtibata geçip beni bu zahmetten kurtardı. Yanımıza Uykusuz&Penguen ikilisini alıp tekrar iskeleye yöneldik. X-Ray cihazında görevli bayan, bizleri beş dakika geçmeden görünce sevincinden deliye döndü. İtiraf ediyorum. Deliye döndü ama sevinçten değil. Pasoyu basmamızla kulaklarımıza ulaşan “Lütfen geçiniz” manasına gelen melodinin verdiği zevkle iskelenin açık kısmına adım atıp mutlu mesut bir biçimde Adalar vapurunu beklemeye – ben “Uykusuz”, Angel “Penguen” okuyarak- başladık. Evvela sade bizim o saatte vapur beklediğimizi sandık. Lakin dakikalar geçtikçe insan kalabalığında artış yaşandı. Çoğu kişinin ellerinde valiz olduğu dikkatimizi çekti. Bunun üzerine bir dahaki sefere biz de boş bir valizle yola koyulmak üzere anlaştık. Can çekiyor işte, n’aparsınız? Şaka, şaka. Öyle bir muhabbet geçtiyse de aramızda, hakikat olmasına müsaade etmeye niyetimiz yok...
10.50 Ada vapuru düdüğünü öttüre öttüre iskeleye yanaşırken bekleme modundaki insanlar yığın halinde demir kapılara yanaştı. Kapılar açıldığı vakit hücum naraları atarak – yer kapma savaşındayız - giriş kapılarına yöneldiler. Ben insanlardan oluşan bu akıntının uzağından temkinli adımlarla ilerlerken Angel çoktan kalabalığa karışıp gözden kaybolmuştu. Neyse ki arka girişi kullandığını görebildim. Elimdeki bu kısıtlı ipucu ile vapura bindikten sonra önüme bir engel daha çıkınca dumur vaziyeti aldım. Üst katta mıydı canım arkadaşım yoksa alt katta mı? Azıcık zevke sahip her Türk gencinin yapacağı üzere seçimini üst kattan yana kullandığını düşünerek basamakları tırmanmaya başladım. Hedefe ulaştığımda Angel yolcu koltuklarının arasında durmuş, gözleriyle etrafı tarıyordu. Kendisini görünce çehreme denizde boğulmamak için debelenirken cankurtaran gören bir şahsın ifadesinin yerleştiğine dair kuşkum yok. Neyse efendim, böylelikle yerlerimize yerleşip mizah dergilerimizi okumaya daldık.
Vapur demir almadan evvel Angel ile aramızda telefon kapama mevzusu geçti. “Benim telefonumun uçuş modu var bi kere! Uçakta dahi kullanabiliyorum” demek ukalalık olacağından – aksine, kimse böyle bir özelliğin gerçekten varolduğuna inanmayacağından - hoparlörlerden sesini işittiğimiz gizemli bayanın ikaz notunun ardından telefonu kapadım. Bir aralık Angel’ın uyarısı üzerine önümüzde oturan ailenin miniminnacık evlatlarının söylediği şarkıya takıldım. Ufaklık henüz okul çağında olmamasına rağmen Fransızca şarkı söylüyordu. Ben o yaşlarda iken Türkçe’yi bile doğru düzgün konuşmazdım. Bilmediğimden değil canım, anne&baba Laz bir ailenin evladı olduğumdan sebep. Büyüklerin kendi aralarında Lazca, çocuklarla iletişimde şiveli konuştuğu bir ortamda geçti çocukluğum. Hala değişen birşey yok. Şive derken aklınıza gelen “Uy da, haçan ne yapaysun” gibi örnekleri hemen geri gönderin. Yoksa ben süpürgeyle kovalarım sizi, bilmiş olun. 23 yıllık hayatımda bu durumdan çok muzdarip oldum. Her Karadenizli’nin Laz sanılması ve her Laz’ın tek bir şive kullandığının düşünülmesi beni her daim deli etmiştir. Konuyu daha fazla uzatmadan burada kesiyorum. İçinde merak duygusu zuhur eden arkadaşlarım varsa bana ayriyetten sorabilirler.
Nerede kalmıştık? Hah, hatırladım. Küçüğün söylediği Fransızca parçanın melodisi benim lisede öğrendiğim bir şarkının aynısıydı. “Bruder Martin” adlı bir parçadır, bilirsiniz belki. Aynısının İngilizce versiyonunu ilkokulda öğrenmiştim. Bu yaşımda Fransızcasının olduğunu da öğrendim ya ölsem de gam yemem artık. Dünyaya mal olmuş da haberim yokmuş meğer. Efendim, biz ufaklığa takılı kalmışken vapurumuz çılgın devinimler eşliğinde kıyıya yanaştı. İskeleye ayak bastığımız yerde “yatta” diye bağırdım en Japon aksanım ile. Büyükada’ya çıkartma yapmıştık sonunda...

1 yorum:

  1. hadi bakalım devamını merakla bekliyorum :) dizilerin arasında okudum yazını düşün ne kadar meraklıyım :P

    angel

    YanıtlaSil