13 Şubat 2011 Pazar

Are we there yet?

Sabreden derviş muradına ermiş diye bir söz vardı değil mi? Sabırsızdım gerçi ben ama yine de Japanlara erdim sonucunda. Şükür kavuşturana!

Sevdiğim için demiyorum ama Japonya standındaki ikramlardan ve tanıtımlardan pek memnun kaldım. Kimonolu ve takım elbiseli çalışanlar yanyana iyi gitmiş. Ne de olsa Japonya'da geleneksel ve modern hayat birarada. Efem, triomuz ilk olarak Japan kızlarımızın pişirdiği " takoyaki " yi denemek istedi. Kuyrukta beklerken içeriğini okuduk ve gözlerimize inanamadık. " Ahtapot mu? Cidden mi? Sosis de yazıyor altında. Şuradaki tek lokmalık et ahtapota mı ait yoksa bildiğimiz sosis mi? " diye tartışırken ağzımız kurudu. İkram edilen yeşil çaydan içtik. Çaya birçok insandan daha yakınım. Ne de olsa çay tarlalarında geçti çocukluğumun bir bölümü lakin yeşil çay farklı tabii. Tadını nasıl anlatacağımı düşünüyorum ama uygun kelimeleri bulamıyorum. En iyisi siz de deneyin. Takoyakiyi pişirmek çok eğlenceli gördüğüm kadarıyla. Kendine has mutfak aleti var. Şöyle ki:

Gördüğünüz kaselerin dibine özel sos dökülüyor ve takoyaki topları - ben böyle diyorum - üzerine konuluyor. Bir kürdan yardımı ile şapur şupur yeniliyor. Tabii kaseleri alırken servis yapan kıza hafifçe baş eğerek " Arigatou gozaimasu " deniliyor. Onun da yüzü aydınlanıyor ve aynı şekilde karşılık veriyor. Bazı ülkelerde saygının halen var olduğunu görmek içime su serpiyor doğrusu.

Bitti mi? Hayır! İkramlardan payımızı aldıktan sonra Japonya'yı tanıtan broşürleri aldık. Tabii ben yine garip hallere girdim. Angel kendisine standda sergilenen şeylerden birer tane alıp uzatan beyefendiyi görmeyince el kol hareketi ile kendisini haberdar ettim. " Dilin yok mu kızım senin?! " diye geçirmedim değil içimden. Arkasından bana da " Siz de alın " manasında bir el işareti yapınca tiz bir sesle çığlık atıp ellerimi çırparak " Evet! Ben de istiyorum " dedim ki bizim kızlar gülmekten kırıldılar. Tabii ardından saygıyla eğilerek " Arigatou gozaimasu " dedim. Bu herkeste aynı oluyor galiba. Ben nasıl yabancılar Türkçe konuşunca ay yüzlü oluyorsam yabancılar da biz onların dilinde bir iki şey söyleyince öyle oluyorlar. Japonlar güneş yüzlü oluyorlar hatta. Karşılığında birşey dedi beyefendi ama anlayamadım çünkü Japonca'da beginner pozisyonundayım. Kibar bir yüz ifadesiyle dediği için kötü birşey olmadığını umut ediyorum.

Standa Sony marka kocaman kocaman LCD ekran tv koydukları için epeyce şaşırdık. Tanıtımları görsel yoldan da desteklemişler. Ha! Bir de 3D televizyon görmüş olduk ama gözlüğü takıp denemedik. Ne de olsa sinemadan deneyimliyiz. Yeri gelmişken yazayım. Japonlar en ileri teknoloji icatlarını önce kendi insanlarına sunarlarmış. Onlar faydalandıktan sonra yurtdışına açarlarmış. Bize gelenler böyleyse o ülkede neler saklıyorlar merak ediyorum doğrusu.

Gelelim fotoğraf seansına. Kardeşim ve Angel olmasaydı o işi hayatta yapamazdım. Angel'ı itekledim önce sen diyerekten. O beni itekledi. Kardeşim gönüllü oldu da sonunda bana da cesaret geldi. Velhasılıkelam, bim bam bom! Çok şükür dostlar. Benim de artık bir Japonla fotoğrafım var.

Fuar gezintisi bunlardan ibaret değil ama ben nokta koyuyorum artık. Güzel bir gündü. Sonraki senelerde aynen talibim fuara. Ufak bir teessüfüm de yok değil hani. İstanbul Japon Okulu öğrencilerini Perşembe günkü etkinliğe koyan zihniyeti kınıyorum!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder