3 Şubat 2011 Perşembe

Bilmemek ayıp değil ama bilmeden konuşmak çok ayıp!

Asabi bir insanım hem de çabuk alev alanından. Dışarıya mümkün mertebe yansıtmamak için yırtındığımdan bunun derecesini pek kimse - tek bilen ev ahalisi aslında - bilmez. Bugün yurdum insanı beni saniyesinde delirtmeyi başardı mesela ama sinirlendiğimi anladıklarını hiç sanmıyorum.

PTT şubesine mektup vermeye gittim. Her zamanki gibi kuyruk vardı tabii. Ben sırayı es geçerek görevliye mektubumu uzattığımda teyzenin biri " En önde ben varım. Niçin ilk benim işimi yapmıyorsunuz? " diye horozlanınca görevliye tutamadım kendimi. " Posta işinde kuyrukta beklemek gerekmiyor " dedim tatlı tatlı. Sonra da durduğu yerin birkaç cm ilerisinde duran yazıyı işaret ettim: " Yazıyı okursanız... " dedim. Görevli de sözlerimi onaylayınca dışarı çıktım. Tabii çıkmadan evvel son bir bakış atmadan duramadım hanım teyzeye.

Gel de sinir olma! Önce etrafına bir bak da gözünün önündeki yazıyı oku. Onu görmediysen karşındaki duvarda duran yazıyı oku. Olmadı sor soruştur; işi öğren. Sonra hakkını ara ki haksız duruma düşüp kendini rezil etmeyesin. Ama kimileri - umarım çoğunluk böyle değildir - bayılır bilip bilmeden ahkam kesmeye. Öğrenmek için seçtikleri yol buysa biz de tatlı sözlerin altına gizlenmiş iğneleyici tavırlarla öğretiriz. Ne yapalım?!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder