30 Ekim 2011 Pazar

" Hey o da ne? Çılgınlar gibi dans ediyor adam! Tarantula sokmuş da ondan "

Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü'nde başlayıp İstanbul'un Küçükçekmece ilçesinde biten bir hikaye bu. İlk başlarda dehşet doluydu, ardından gizemli bir hale büründü. Şaşırtıcı olan ise sonunda politik taşlamaya dönüşmesi oldu.

Girişe aldanıp kendimle ilgili bir öykü yazacağımı sanmadınız umarım. Çünkü öyle bir niyetim yok. Bilgisayar başına - Twitter'ı saymazsak - Dostoyevski'nin dediği gibi hayal gücünün genişliği olağanüstü olan yazar, şair Edgar Allan Poe ve onun Dost Kitabevi Yayınları tarafından yayınlanan öykülerine azıcık ucundan değinmek için geçtim. 

Düşünüyorum, düşünüyorum ama nafile... Bir türlü Edgar Allan Poe'nun bütün öykülerine sahip olmak isteyecek denli büyük bir aşkın kıvılcımlarının içimde çakmasına sebep olan şeyi anımsayamıyorum. Yazarın kendisi diyeceğim ama  hakkında en ufak bilgi kırıntım yoktu o zamanlar. Amerikalılar bana " Shame on you! " dese yeridir yani o derece. Biri tavsiye etti diyeceğim lakin öyle olsaydı hatırlama şansım yüzde seksen olurdu ve ben bu yüzdelik dilime girerdim zaten. Velhasılıkelam, bu seçimin ardındaki neden hala bir sır. Kitap alırken dikkat edilecek hususlar bende genellikle yayınevleri ve çevirmenlerle sınırlı olduğu için böyle oluyor muhtemelen. Genellikleden geriye kalan zamanda kapağına bayılıp kitap ( bkz. Adam Fawer - Empati ) almışlığım var. Daha ne diyeyim bilmem ki!

" Bizde daha çok Annabel Lee adlı şiirin, Morg Sokağı Cinayetleri, Altın Böcek, Kızıl Ölümün Maskesi, Kuyu ve Sarkaç gibi öykülerin yazarı olarak tanınan Poe, topu topu kırk yıllık ömrüne sayısız felaket sığdırmıştır " diyor çevirmen Hasan Fehmi Nemli ve birkaç paragraf sonra şöyle devam ediyor sözlerine: " Edgar Allan Poe, müthiş bir gözlemcidir. Konusunu teşrih masasına yatırır, analiz eder. Onun analiz gücü, en gerçekdışı fantezilerinde bile bir gerçeklik duygusu yaratır. Öykülerinin atmosferini önceden tasarladığı etkiyi yaratacak tarzda, en ince ayrıntılarını düşünerek bir matematikçi ve şair titizliğiyle kurar " . 


Üç sayfalık önsözün tamamını buraya geçirebilirdim elbette yazar hakkında bilgi edinebilmeniz açısından ama araştırmacı yönünüzü ilerletebilmeniz için yapmıyorum. İstemediğimden değil yani. Şakayı bir kenara bırakırsak, Poe fazlasıyla popüler bir isim. Bizzat kendim onun öyküleri baz alınarak yapılan bilgisayar oyunlarını oynadım ve yine öykülerinden birinin Supernatural serisinin kitaplarından birinde yer aldığına şahit oldum okurken. Öykülerinden ve hakkında okuduklarımdan anladığım kadarıyla yazarın ününün sıfırlanması mümkün görünmüyor. Yazdıklarım şu an havada kalıyor muhtemelen ama gün gelir de yolunuz kendisi ile çakışırsa ne demek istediğimi anlayacaksınız. 



Bilen bilir, Ankara'yı sevme nedenlerim arasında ilk üçtedir Dost Kitabevi. İstanbul'da olmaması çok yazık çok! Dost Kitabevi Yayınları sağolsun, Poe'nun bütün öykülerini toplamış ve üç cilt halinde okuyucuya sunmuş. Yetmemiş, kitapların sonuna içindeki öykülerle ilgili birkaç paragraflık bilgi koymuş. Altın Böcek öyküsünün yazara yüz dolarlık ödül kazandırdığını bu sayede öğrendim, Jules Verne vb. yazarların Poe hakkındaki düşüncelerini de. Öykülerin kaç senesinde hangi gazetelerde basıldığı, hangi filmlere konu olduğu, onları oluştururken Poe'nun hangi kaynaklara başvurduğu, hangi yazarların öykülerden esinlenerek hangi yapıtları meydana getirdiği gibi birçok sorunun cevabı bu kısımda mevcut. 


Devir yarım bıraktığım kitapları bitirme devri galiba. 2010 senesinin Nisan ayında okumaya başlamışım öykülerin birinci cildini. Dörtte üçünü tamamlamışım ama bırakmışım gerisini nasıl olsa kısa öykülerden ibaret diye. Öyle ya, istediğim zaman istediğim kadar okuyabilirim. Efenim, yazın ikinci bir dönüş yaptıktan sonra 2011 yılının Ekim ayında tekrar ve son kez elime aldım kitabı. Topu topu beş öykü kaldığı için geriye bitirmem zor olmadı. Yalnız geceleyin okunmaz bu öyküler. Paranoyak oldum bildiğin. İki cümle okuyorum, hışırtı duyar gibi oluyorum, arkama bakıyorum, tekrar okumaya dönüyorum. Tam rahatladım derken oturduğum yerin sallandığını hissediyorum. Biri dürtmüş gibi sanki. Bir kere daha dönüyorum arkama. Yetmiyor, sağa sola bakıyorum. Ee, kimse yok. Yine okumaya dönüyorum ama içime çöreklenmiş bir kere korku. O hale geldim ki birini görüp çığlık atsam rahatlayacağım lakin o da yok. Ne diyorum ben ya! Allah korusun. Velhasılıkelam, ikinci ve üçüncü ciltlerde bu tip hikayeler varsa gece yanına yaklaşmam. 


Sözlerimi kitaptaki notlardan birinde denk geldiğim bilmece ile sonlandırayım bu sefer: Sabahları dört ayak, öğlen vakti iki ayak, akşamları da üç ayak üzerinde yürüyen şey nedir? Cevap insan imiş. Dört ayak ve iki ayağın insanların yaşam evresinin hangi iki kısmını simgelediğini bilmeyen yoktur herhalde. Peki üç ayak ne alaka? Yaşlılık olduğunu anlamak kolay ama iki ayağa eklenen üçüncü ayak neyin nesi ki yaşlılıkta? Baston mu? Bence öyle. Ne yazık ki açıklaması olmadığı için teyit edemedim. Başka düşüncesi olan varsa buyursun yazsın. Edgar Allan Poe'nun öykülerini okumayı da ihmal etmesin.



Sevgiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder