18 Kasım 2011 Cuma

Onur Ataoğlu'ndan imza alma öncesinde, esnasında, sonrasında vol. 1

Yorgun ama mutlu diye birşey var ya hani, işte ondan... Diğer bir deyişle, ikinci defa 30. az gittim uz gittim,dere tepe düz gittim, bir baktım ki arkama İstanbul'a veda edecek kadar yol gittim kitap fuarına katıldım bugün. Gideceğim stand belli, kitap imzalatacağım yazar belli. Gelin görün ki 13.30 civarında geçtiğim turnikeye son bir veda iteklemesi - seviyorum fuar alanına açılan yolu ama veda busesi konduracak kadar da değil yani - yaptığımda saat 16.30 civarı birşeydi. Ben içerideyken akrep yelkovana daha fazla yanaşma çabası içerisindeymiş meğer ama hiç farketmemişim. Üç saat evvelki tecrübelerime göre burun kıvırılacak bir süreç aslında lakin kitaplarıma yeni kardeş edinme işinin büyük kısmını pazartesi günü hallettiğim için yeterli geldi. 

Önceki yazımda şöyle birşey demişim: Beşinci kitap nerede diyenler olabilir aranızda. Cuma günü yazarından imzalı halde elimde olacağını umut ediyorum. Her yere de yazdım bunu. Alamazsam vay halime!  Ve " Yaptım! "  diye bağırır. Hatta Heroes dizisindeki Hiro Nakamura karakteri gibi kolları iki yana açarak " やった! ( Yatta! ) " diye bağırır. Şimdi rahat rahat yazışıma aldanmayın sakın. Bu anlara gelmek hiç kolay olmadı benim için. İşbu yazı son zamanlarda geçirdiğim en gergin anların ifadesi olacak. Bir yere kadar...

Japon Yapmış... Her şey bu kitabı yakında ilişkimize resmiyet kazandırmayı düşündüğüm D&R raflarından birinde görmemle başladı. Kapak tasarımında kullanılan kanji karakterleri anlamını bilmememe rağmen ilk bakışta ruhumu esir aldı. " Benim olacaksın " dedim kitaba. Nitekim yağmurlu bir İstanbul gününde kargo yoluyla bana geldi. Yazar Onur Ataoğlu'na dair bildiklerimin kitabın ilk sayfasındaki tanıtımdan ibaret olduğunu belirtmiş miydim? Kitabı bir nefeste okuyup bitirince yazar hakkında çapı elde edeceğim bilgiye göre belirlenecek olan bir araştırmaya giriştim. Başvurmadığım kaynak, adım atmadığım kütüphane kalmadı... Desem de inanmayın. Google yardımıma yetişti. Blog günlüğünü önüme serdi. Şöyle bir göz attım ve geçen yılki İstanbul kitap fuarına katıldığını öğrendim. " N'ayır! N'olamaz! Onur Bey fuarda hem söyleşi hem de imza günü düzenlesin ve ben bırak katılmayı varlığından bihaber olayım. Adaletin bu mu dünya?! " diye feryat ettim. Biraz sakinleşince " Bunu yanına bırakmayacağım. Seneye iki kitap birden imzalatacağım " diye söz verdim kendi kendime. Şaka şaka. Ama fuarla alakalı yazısını görünce cidden hayal kırıklığına uğramıştım. 



" Gel zaman git zaman " dediğimiz süreçte Onur Ataoğlu boş durmamış, okuyucularını ve Japonya tutkunlarını mutlu edecek bir kitap daha kaleme almış: Japon Ne Yapmış. İnternetten bağımsız yaşadığım bir dönemde piyasaya sürüldüğü için varlığından geç haberim oldu az biraz. Öğrenir öğrenmez de bir kurtlanma başladı bende. İkinci bir " Benim olacaksın " vakası meydana geldi sizin anlayacağınız. Kasım ayının ilk haftasıydı. Burcisu İstanbul'a gelmiş, birlikte Taksim'in yolunu tutmuştuk. İstiklal Caddesi turumuzun duraklarından biri olan D&R ın kapısından içeriye girdiğimizde kayış koptu bende. Supergirl ( Reamonn grubunun şarkısı. Dinlemeyen kalmasın ) edasıyla uçarak üst kata çıktım. Fellik fellik aradım kitabı. Hamsi gözlerimle taradım bütün rafları. Bulamayınca giriş katına yöneldim tekrardan. Bu sefer oradaki rafları incelemeye başladım. Bu esnada Burcisu çoktan kasadaki kuyruğa girmişti. Zamanla yarışıyordum. Heyecan zirvedeydi... Derken gördüm onu. Yeni Çıkanlar rafında onlarcası vardı. Derler ya hani insan bazen gözünün önündekini göremez gözlerini uzağa dikince... Tam olarak böyle değildi ama anlamışsınızdır siz ne demek istediğimi. Meğer eserin bulunduğu raf mağaza girişinin hemen sağında imiş. En son baktığım yer oldu. Neyse efendim, kitabı bulmuş olmanın verdiği keyifle kasaya ilerledim ama Burcisu çoktan ödemeyi yapmıştı. Kuyrukta ikinci bir bekleme yapacak zamanımız ise yoktu. " Fuarda imzalısını edinirsin. Şimdi alma bence " dedi Burcisu. " Ama o zamana daha çok var. Nasıl bekleyeceğim? " diye mızmızlandıysam da arkadaşımın fikrinin daha cazip olduğunu kabul etmek durumunda kaldım nihayetinde. Şaşırtıcı ama bugüne dek beklemeyi başardım. Ha! Bu demek değil ki sağda solda eseri okuyup kritiğini yapan ya da okuduğunu yayan arkadaşları fena halde kıskanmadım ve " Bi gün ben de okuycam " demedim Sezercik çakması misali. 



Bim bam bom! Çok şükür dostlar! Benim de artık imzalı bir kitabım var! Zor oldu ama başardım. İçinizden " İmzalı kitap edinmek bu zamanda neden zor olsun ki? İmza günlerinden geçilmiyor ortalık " diyenler vardır mutlaka. Tamamen kişisel sebeplerden hatta direk kişiliğimden ötürü zorluk yaşadığımı belirteyim de vaziyet açıklığa kavuşsun. Efendim, fuardan bir gün önce diplerde bir yerde mevzilenmiş dışa dönük hallerimin ortaya çıkması için dua mı istemedim Twitter aracılığı ile, fuarda iken telefon desteği mi almadım, Onur Ataoğlu'nun yanına yaklaşma cesaretini gösterebilmek için alanı defalarca tavaf mı etmedim?.. Anlatacağım hepsini ama bir dahaki yazıda. 



Sevgiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder