20 Kasım 2011 Pazar

Sıradaki eserimiz Önder Kaya tarafından yazılmış: Yitip Giden İstanbul - Kayıp Mirasın Peşinde

Binbir Gece Masalları'nın ardından elime başka bir kitap alıp okudum aslında: Onur Ataoğlu - Japon Yapmış. Lakin hali hazırda kitapla ilgili düşüncelerimi belirtmiş olduğumdan ikinci kez yazma işine soyunmayı yazarın bir sonraki eserine bırakıyorum. İlki hakkında miniminnacık çapta bilgi edinmek isteyenler buraya tıklayabilirler. Doğru bildiniz. İkinci kere okudum. Çok sık olmasa da yaparım bunu. Zaten tekrar tekrar okumayacağım bir kitaba nadiren el atarım. Şansıma aldığım çoğu kitap da tekrar okunmaya değer oluyor. Neyse. Fazla açılmadan kıyıya yüzeyim ben.


Önder Kaya Tarih alanında birçok kitabı bulunan, yazıları çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış bir isim. Eserleri ile yolum İstanbul'un geçmişine olan merakımı takip ederken kesişti. Cihan Payitahtı İstanbul'u okudum ilkin. Şehrin iki bin beş yüz yıllık tarihini ele alan bu kitaptan zevkin yanısıra epey bilgi alınca diğerlerine el atmam kaçınılmaz oldu. Böylelikle yine Timaş Yayınları tarafından basılan - sloganını çok seviyorum bu yayınevinin: İyi ki kitaplar var... - bir diğer kitabı Yitip Giden İstanbul - Kaybolan Mirasın İzinde'yi edindim bir yaz günü Dost Kitabevi'nden. Özgecanımla birlikte Keçiören'e doğru yol alırken otobüste incelemiştim aldıktan sonra. Hayret! Hatırlıyorum. 

İstanbul'un kaybolan ya da kaybolmaya yüz tutmuş yapılarını anlatırken bunlarla ilintili olarak tarihteki birtakım şahsiyetlere dair eğitici, düşündürücü bazen de eğlenceli bilgiler paylaşmış bu kitapta yazarımız okuyucusuyla. Mesela Topkapı Sarayı'nın Gülhane Parkı yönünde kalan kısmının bir dönem bostan tarlası ve mezbelelik olarak kullanıldığını, burayı park haline çeviren kişininse bu duruma canı sıkılan ve asıl mesleği doktorluk olan Cemil Paşa olduğunu öğrendikten sonra hayatı hakkında fikir sahibi olabiliyorsunuz. Kitapta da geçen " İnönü falan takıma mezar olacak " sözünde bir gerçeklik payı bulunduğunu, İnönü Stadı'nın inşa edildiği alanın hakikaten bir zamanlar mezarlık olduğunu öğrenip şaşırmanız mümkün. İstanbul'un ilk kadısı olan Hızır Çelebi'nin septisizmin dibine kadar batmış olan oğlunun işi yemek sofrasındaki bakır tastan şüphe etmeye vardırması üzerine " Al o zaman bakalım şek ve şüphen zail olacak mı! " diyerek tası oğlunun başına indirip etrafında kuşların uçuşmasına sebep olduğunu yine bu kitaptan öğrenebilirsiniz. 


Aya Poliektos Kilisesi kalıntılarından eski bir kesit
Fotoğraftan da anlaşılacağı üzere ben çekmedim

Eserin isminden de anlaşılacağı üzere her satır böyle renkli değil maalesef. Bakınız Önder Kaya şimdilerde açık hava tuvaleti olarak kullanılan yapılardan birinden yola çıkıp ne demiş: " Ders kitaplarında Bizans'a 1100 yıl başkentlik yapmış olmasıyla övünülen bir şehrin üniversitelerinde bir Bizans kürsüsü yoksa, Bizantinist denilince koca şehirde Semavi Eyice ve Nevra Necipoğlu dışında akla akademisyen ismi gelmiyorsa... Neyse vatandaş, aslında tuvalet muamelesi yaptığın Aya Poliektos Kilisesi değil, böyle bir tutuma çanak tutan zihniyet. Kal sağlıcakla.

Önder Kaya'nın takdir ettiğim yönlerinden biri şu: Sırf eleştirmiş olmak için söz sarfetmiyor. Yapıcı eleştirilerde bulunuyor. Kaybolmaya yüz tutan mirasın üzerinden bana göre gayet makul ve mantıklı önerilerde bulunup eserlere yeniden işlerlik kazandırmanın mümkün olacağını belirtiyor. Umarım dikkate alınmıştır, alınıyordur ve alınacaktır.

İstanbullu değilim. Hiçbir zaman da kendimi İstanbullu olarak tanıtmadım. Hatta arkadaşlarım dahil " Ömrünün neredeyse dörtte üçü orada geçti. Asimile oldun sen artık " diyen insanlar çoğunlukta olmasına rağmen nereli olduğumu soranlara hep aynı yanıtı verdim: Rize. Ama bu demek değil ki bu şehri sevmiyorum, önemsemiyorum. Bilakis, birçok açıdan zenginlikle donanmış bir şehirde yaşadığım için mutluyum. Bu yüzdendir ki İstanbul'u İstanbul yapan tarihi, kültürel, sosyal vb. değerlerin en küçüğünden en büyüğüne hiçbirinin yok olmasından hoşlanmıyorum. Yeri gelmişken şöyle bir çalışma mevcut: Bi göz atın derim.

" Kitaba geri dönebilir miyiz artık? " diyenlere cevabım: Eveeeeet! Efendim, neden bilmem ya da bilirim, ilk eseri okurken arzu ettiğim şey yine canlandı derinlerde bir yerde. Kitabı çantaya atıp üstüne bir de bisiklete atlayıp - daha bu yaz öğrendim ama havamı atmadan duramıyorum - Önder Kaya'nın bahsettiği yapılardan hala ayakta olanları okurken bir yandan da işi teoriden alıp pratiğe dökesim geliyor. Öyle olsa daha üstün nitelikte bir okuma gerçekleştirmiş olurdum kesinlikle. Denemedim ama bir deneyen çıkar belki diye yazıyorum. Öyle yapmasanız da alın, okuyun Yitip Giden İstanbul'u kitap kurtları. Bir gün yolunuz düşerse " Aa! Ben bu yapıyı şu kitapta okumuştum. Şöyle böyle, böyle şöyle şeyler olmuş. Falanca yaptırmış, filanca bu hale getirmiş " gibisinden cümlelerle yanınızdakileri bilgilendirerek gezinizi daha eğlenceli hale getirebilirsiniz. Benden söylemesi, sizden uygulaması.

Sevgilerle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder