11 Ocak 2012 Çarşamba

Haruki Murakami - Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında


" Birbirimizi görmeyi bıraksak da onu içimde büyük bir sevgiyle anıyordum. Ergenlik döneminin karmaşa ve dertleriyle uğraşırken, beraber geçirdiğimiz anları düşünmek beni yatıştırıyordu. Uzun süre, kalbimdeki özel bir yerde duruyordu. Sessiz bir köşedeki bir restoran masasındaki ' rezerve ' işareti gibi, o özel yeri Şimamoto'ya ayırmıştım. Onu bir daha asla göremeyeceğime emin olmama rağmen.


Bazı kitaplar var ki elim en az on kere uzanmış olmasına rağmen kitapçıdan onlarla çıkmayı başaramamışımdır. Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında onlardan biri idi yakın zamana kadar. Tuhaf bir neden olduğunu biliyorum ama sayfa sayısı az olduğu için tereddüt ettim hep alıp almama konusunda. Beni bu gelgitten kurtaran Gizem'in romanla ilgili yazısı oldu. Merakıma yenik düştüm ve hemencecik edindim. Gizem'e buradan teşekkürlerimi iletiyorum yeri gelmişken.


Haruki Murakami'nin Türkçe'ye çevrilmiş bütün romanları elimde mevcut. Bir kısmını okudum. Bir kısmını ise henüz okumaya kıyamadığımdan minik kütüphanemde öylece tutuyorum. Orada yazarın hala göz sürmediğim iki eserinin oluşu beni rahatlatıyor. Yine saptım mevzudan. Nereye bağlayacaktım cümleleri? Hah! Hatırladım. Demem o ki, yazarın üslubuna aşinayım İmkansızın Şarkısı, Yaban Koyununun İzinde ve Sahilde Kafka'dan ötürü ama Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında'yı okurken nedense yeni bir yazarla karşı karşıyaymışım gibi hissettim. Ta ki ana karakter Hacime Şimamoto ile karşılaşana kadar...


Ana karakter olarak Hacime'yi gösterdimse gizli ana karakter olarak da Şimamoto'yu gösteririm. İtirazı olan? Reddedilmiştir. Zaten kitapta da Şimamoto'nun yıllardan sonra ortaya çıkması ile hayatını düzene sokmuş olan Hacime tepetaklak olmuyor mu? O çöküntü dönemini haketmedi desem yalan olur gerçi İzumi'ye yaptıklarından sonra. Evet efenim, bir kız için Hacime'ye sempati duymak epey zor. En sevdiğim roman karakterleri arasında ilk onda yer aldığını söyleyemeyeceğim şahsen. Doğrusu Şimamoto'ya duyduğu aşktan başka takdir edilecek bir yanı var mı bilemiyorum. Bilen varsa bir zahmet beni haberdar etsin. 


Üstteki paragraftan sonra kitabın konusunu anlatmama gerek kalmadığını düşünüyorum ama şöyle bi toparlayayım yine de. Hacime onlu yaşlarında Şimamoto ile tanışıyor. Mutlu mesut yaşayıp gidiyorlar. Derken bir adres değişikliği ikisinin arasına giriveriyor. Aradan uzunca bir süre geçiyor. Hacime evlenip barklanıyor. İki kız çocuğu sahibi oluyor. Bar işletmeciliği yapıyor. Sizin anlayacağınız kendisine bir hayat kuruyor. Her şey yolunda giderken pat diye Şimamoto çıkıveriyor karşısına. Hayatı tepetaklak oluyor. Yaşananlar da roman oluyor. Ne yani? Gerçekten yaşanmış olamaz mı böyle birşey? Olabilir. İşin o kısmını ben bilmiyorum tabii. Yazara sormak lazım.

2 yorum:

  1. beğenmene çok sevindim :) Hacime'yi sen de sevmemişsin :) gıcık Hacime. ıyyy bak hala sinir oluyorum ona.
    yorumumu dikkate alıp okuduğun için asıl ben teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. Hacime'yi sevmek için Şimamoto'nun ta kendisi olmak lazım bence. Tek yapabildiğim sempati duymak oldu. Haruki Murakami'yi cesaretinden ötürü tebrik ediyorum buradan böyle bir karaktere hayat verdiği için :P

    Teşekkürler karşılıklı efenim. Yeni yazılarını bekliyiciyim ^^

    YanıtlaSil