4 Mart 2012 Pazar

" Bir Fotoğraf Camı " Çektiği ve Çekemediği Fotoğraflarıyla Sabahattin Ali


Yazmaya başlamadan evvel beni bu sergiden haberdar eden Özgecan'a ve sergiyi gezerken bana eşlik eden Burcisu'ya teşekkürlerden koca bir demet gönderiyorum. Özgecan olmasa böyle bir serginin varlığından bihaber olacak, Burcisu olmasa büyük ihtimalle serginin düzenlendiği Caddebostan Kültür Merkezi'ne gidemeyecektim. Çünkü daha önce adım atmadığım bir yere tek başıma gitme cesaretini Ankara'da bıraktım. Maalesef.


Metrobüs, tramvay, vapur, otobüs çeşitlemesi ve sıralaması ile Caddebostan durağına ulaştık o gün. Gözlerimin önünde internetten bakıp sokak isimlerine kadar ezberlediğim harita vardı sadece. Harita okumakta iyiymişim herhalde ki dosdoğru CKM'ye ulaştık Burcisu ile. Sergiyi ücretsiz gezebileceğimizi öğrendikten sonra ilk işim görevlilere fotoğraf çekip çekemeyeceğimizi sormak oldu. Zira kafamın içinde Özge'nin " Bol bol fotoğraf çek " lafı dolanıyordu. Orada bulunma nedenimin yüzde altmışlık payının sahibi olan kişiydi ne de olsa.



Ben Sabahattin Ali'nin satırlarıyla Özge'nin mektuplarından birinde yazdıklarından sonra Kürk Mantolu Madonna vasıtasıyla tanıştım. Yazar hakkında ise bilgi değil bilgi kırıntısı sahibiydim düne kadar. Kendisine duyduğum alakayı D.Ö. ve D.S. olarak ayırabilirim yani o derece. Ayırıyorum. Ayırdım. Sergi bitiminde hemencecik alt kattaki D&R a koşup Kuyucaklı Yusuf'u alışımı buna bağlayabiliriz zannımca.


En beğendiğim karelerden biri bu. Sebebi muhtemelen kendimin de her yıl mutlaka bir ağaç dalına tünemiş poz verişimin altında gizleniyor. Bir de görüntüden fırlayıp insanın yüzüne çarpan ve onu gayriihtiyarî gülümseten bir düşünce var tabiî: Sabahattin Ali de içindeki çocuğu öldürmeyen, aynı zamanda ortaya koymaktan da çekinmeyen biriymiş. 


Bu fotoğrafın altında yazılanları okuduktan sonra dudaklarımın arasından ben de bir yazarla evlenmek istiyorum cümlesinin fırladığı anı kolay kolay unutamayacağım. Burcisu'ya dönerek söylemiştim ama muhtemelen sergiyi gezen diğer insanlar da duymuştur. Halen utanıyorum azizim. 


Doğrusunu söylemek gerekirse sergilenen her şeyi fotoğraflama kaygısı taşıdığım için kafamı bir türlü tam olarak toparlayamadım. Diğer bir deyişle okuduğum birçok şeyi algılamaktan uzaktım. Sergideki ekranda Sabahattin Ali'nin hayatının kısa özetinin yayınlanması benim için çok faydalı oldu. Burcisu ile ekranın karşısındaki koltuğa geçip kurulduk. Yanlış hatırlamıyorsam şöyle başlıyordu kısa film: " Senin gibi ben de deliyim... Rüzgâr! Sana, yalnız sana benzemeliyim...


Sabahattin Ali'nin hayatının insanlığa sunulduğu kadarını bilenler için sorun yok da bilmeyenler bu yazıya eklediğim fotoğraflara bakıp kendisinin ömrünün sonuna dek sorunsuz bir yaşam sürdüğünü sanmasınlar diye yukarıdaki kareyi paylaştım. Önce fotoğrafa ardından altındaki açıklamaya bakın. Benden bu kadar. Zira fazlasını yazmak gelmiyor içimden. Yazıyı serginin girişinde okuduğum, Sabahattin Ali'nin mektuplarından birinden yapılan alıntı ile bitirip huzurlarınızdan ayrılıyorum.


" Beni kim hatırlarsa gülümseyecektir. Şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da sevdiklerim arasında hayattan korkan, yeis içinde olanlar bulunursa, onlara elimden geldiği kadar teselli ve cesaret vereceğim, onları felaketime karşı gülmeye sevk edeceğim ve hiç kimse benim dünyada en çok gözyaşı dökenlerden, cesaret ve neşesi az olanlardan biri olduğumu tahmin etmeyecektir. "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder