4 Kasım 2013 Pazartesi

Seviiiiim! Koş! İstanbul kitap fuarı açılmış!

Blog günlüğüne yeniden merhaba yazısı olarak başka şeyler düşünmüştüm aslında. Ne yazık ki hiçbir düşüncem tembellik, isteksizlik, karmaşık zihin vb. konulardaki elemeleri geçip sonuca ulaşamadı. Yumurta kapıya 32. İstanbul kitap fuarı ile dayanacakmış meğer. İşte geldim. Buradayım. 

Bildiğiniz veya bilmiyorsanız şimdi öğreneceğiniz üzere geçtiğimiz cumartesi günü yılın en sevdiğim etkinliklerinden biri olan kitap fuarına sahiplik yapan TÜYAP kapılarını ziyaretçilere açtı. Ziyaretçi adaylarından biri olarak fuar alanının tozunu atma haklarımı almaya niyetlendiğim kitaplardan birini imzalı edinme fırsatımın olduğu günler olarak seçtim ki hesabı takvime vuracak olursak 8-9 Kasım'a denk düşüyor. Gelin görün ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Nasıl olduğunu anlamadan kendimi Büyükçekmece'de buluverdim.

Cumartesi günü internet üzerinden fuar ile ilgili ilk paylaşımları gördüğüm andan beri neler çektiğimi bir ben bilirim bir de Allah. Zihnime kök salıp öyle yerlere uzandı ki uğraştığım hiçbir şeyden verim alamaz oldum. Beynimin bir yarısı diğer yarısını sürekli taciz edip durdu kitap diye. Sabreden derviş muradına ermiş sözünü sığınak yapayım dedim ama benim gibi tezcanlı birine fayda eder mi? Etmiyormuş nitekim. Pazar gününü güç bela atlatıp bugüne geldim. Baktım ki Çin işkencesi halen devam ediyor, ellerimi masaya vurup " Yetti bea! " diye haykırarak yollara vurdum kendimi öğlen. En son gözlerimden fışkıran kalplerle Mirkelam misali koşarken ( bkz. Her Gece klibi ) görülmüşüm Büyükçekmece'ye doğru.

Kütüphanemin yeni bebekleri ile tanıştırayım sizi. Aslında alışverişim kollarımı göçertecek ve fuar alanındaki Çin sergisini pas geçip sanat sergisini jet hızında gezmeme sebep olacak ağırlıktaydı. Fakat buraya sadece yükte hafif pahada - manevi olanı - ağır olanları koymayı münasip buldum. İtirazı olan?.. Reddedilmiştir. Ahmet Ümit'in Patasana'sını tavsiye, Yekta Kopan'ın Bir de Baktım Yoksun'unu bir arkadaşımın yazdıklarından etkilenme yoluyla edindim. Diğerleri hiçbir etki altında kalmadan, iyi günde, kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta kütüphaneme kabul ettiğim eserler. Her birinden ayrı bir tat alacağımdan eminim.

Güne damgasını vuran kitap Japon Yapmış Türk Gezmiş oldu. İki senedir ha çıktı ha çıkacak diye bugünlere kadar eli boş geldim. Üstelik fuar bitmeden piyasaya sürüleceğinin garantisi de yoktu. En son matbaanın ensesine çöküldüğü haberini alıp destek kuvvet gerekirse gönüllü olacağım karşılığını vermiştim. Gerek kalmadı neyse ki Malkoçoğlu kesilmeme :P Velhasıl, Japon Yapmış Türk Gezmiş artık ellerimin arasında. Yarısından fazlasını bünyeye indirdim bile. Bir de imzalatabilirsem Onur Ataoğlu'na değmeyin keyfime.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder