8 Mart 2010 Pazartesi

Tohumdan çiçeğe dönüş evresinde...



Herkes gibi benim de bir bahçem var yüreğimde üzerine hayaller, umutlar, sevgiler serptiğim. Verimli bir arazi olduğundan şüphem yoktu bundan dört yıl öncesine değin. Ektiğim hayal tohumlarının en kuvvetlisinin filiz vermesinin ardından, henüz olgunlaşamadan kurumaya yüz tuttuğunu fark ettim evvel zaman içinde bir gün. "Pes etmek" deyimi yer almıyordu literatürümde o vakitler. Bu sebepledir ki tekrar tekrar işledim toprağı her seferinde usanmadan. Artık filiz dahi vermediğini idrak ettiğim an sahiplendim "pes etmek" deyişini . Kendi haline bırakmaya karar verdim o günden sonra araziyi.

Geçen yıl bir ara ziyaret ettim bahçemi pek farkında olmadan. Bir de ne göreyim? Nihayet, cılız olsa da bir filiz yetişmişti toprakta. "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" sözüne verilecek misal olmamak maksadıyla yine de cesaret edemedim aylar boyunca toprağı bilinçli olarak işlemeye. Ta ki eserlerinin birçok örneğini, hayranı olduğum Yeşilçam filmlerinden bildiğim Kerime Nadir'in 'Hıçkırık' isimli romanını ellerimin arasında buluncaya dek. Romanı okuma işini tamamladıktan sonra bir tohum düştü üzerinde basit bir otun bile yeşermeyeceğini düşündüğüm toprağa. Mucizevi bir şekilde filiz verdi kuraklık ile geçen onca yıldan sonra. Tomurcuk açtı mevsim henüz kış olsa da. Erkenden baharı müjdeledi solmaya yüz tutmuş ruhuma.

Gönül bahçemde gezinirken bir gün, aralarında fısıldaştıklarını fark ettim açmak üzere olan tomurcukların. Nihayet seslerini duyurdukları için sevinçliydi her biri, tıpkı onları işitmeyi başardığım vakit benim hissettiğim gibi. Biliyordum artık gizemi: Marifet sadece toprakta değil, aynı zamanda ekilen tohumun cinsinde saklı idi. Şimdi açan leylakların kokularıyla sarmalanmış bahçemde uzanmış, mutlu bakışlarla seyrediyorum evreni. Bana "Hıçkırık" romanını hediye eden biricik arkadaşım Özge'ye rengarenk leylaklardan oluşan bir teşekkür buketi göndermeyi de ihmal etmiyorum tabi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder