7 Eylül 2010 Salı

Ortaya karışık yazdım, siz toparlayıverin canım

* Siz hiç fonda Hoobastank çalarken nostalji imzalı cümleler kurmayı denediniz mi? Ben denedim. Yazdığım cümlelere bakınca herhangi bir sapma göremedim. Her zamanki standardımı yakalamışım. Belki de kelimelere odaklanınca kulaklarım çalan parçalardan yükselen sesleri beynime not olarak iliştirmediğindendir. Ara ara parmaklarımı tuşlardan kaldırıp görünmeyen bir gitarın tellerine dokundurduğum, hatta Douglas Robb ile düet yapıp kendimden geçtiğim anlar oldu tabii. Fakat istisnalar kaideyi bozmuyor. Kaideyi bozuyorsa bile ilham perimi kovalamadı.

* Dün, gündüz ve gece, geç saatlere kadar yazı yazmakla meşgul olduğumdan Word dosyasının insanın gözüne gözüne giren beyaz arka planının azizliğine uğradım. Bugün öğlen saatlerinde hamsi renkli gözlerime doğru hücuma kalkan ve acı vermeye başlayan kızıllığı farkedince bu işe bir çare bulmaya karar verdim. " Bir Laz olarak bu durumda ne yapmalıyım? " diye düşündükten sonra zihnimde flaşlar patladı. Çözümü bulmuştum: Word dosyası ile aşk yaşarken güneş gözlüğü kullanacaktım. Hipotezi kurdum. Kontrollü deneylerle sınıyorum şu an kendisini. Eğer işe yararsa teori haline getireceğim ve sıklıkla uygulayacağım.

* Geçen yaz Bodrum'da şu meşhur Mozole' nin kalıntılarını gördüm. Gerçi kalıntı demeye bile elim varmıyor ya neyse. Kırıntı desem daha doğru bir tabir kullanmış olurum muhtemelen ama yazdım bir kere. Zira Mozole' nin kalıntılarının yerinde dahi yeller esiyor. Şehir efsanesi haline gelmiş herhalde ki koskoca anıtı söküp yurtdışına kaçırdıklarını sanıyordum ben. Meğer öyle değilmiş. NTV Tarih'ten edindiğim bilgiye göre evvela depremden sille yemiş ve büyük zarar görmüş. Sonra taşların bir kısmı Bodrum Kalesi' nin yapımında kullanılmış. Geri kalanı da padişah izni ile İngiltere'ye götürülmüş. Velhasılıkelam, gitti canım Mozole, sade resmi kaldı elimizde!

* Yirmi bilmem kaçıncı İstanbul Tüyap kitap fuarı için nihayet kolları sıvadım. Oturdum, sana kek yaptım. Pardon ya yanlış oldu. Sadece ufak bir liste yaptım. Şimdi 30 Ekim'e değin tek yapmam gereken on dört adet kitaptan oluşan listeyi beşe indirgemek. İşin en zor kısmı da bu. Listeyi buraya iliştireyim de işimi garantiye alayım. Neme gerek, kağıt kaybolur falan. Yardımcı olasınız diye yazmıyorum yani.

1. Halide Edib Adıvar - Son Eseri
2. Refik Halid Karay - Kadınlar Tekkesi
3. Reşat Nuri Güntekin - Damga
4. NTV - Dünya Tarihi
5. Bernard Lewis - Ortadoğu
6. Umberto Eco - Çirkinliğin Tarihi
7. Haruki Murakami - Sahilde Kafka
8. Sunay Akın - Kule Canbazı
9. Alexandre Dumas - Üç Silahşörler
10. Charles Dickens - Oliver Twist
11. Alexander Moseley - A dan Z ye Felsefe
12. John Mitchinson - Nasıl Bilirdiniz?
13. NTV - Mitoloji
14. Sunay Akın - İstanbul'un Nazım Planı

* Babadan olma, anadan doğma, etten kemikten yapılma kanlı canlı bir insan evladına duyulan aşktan eser kalmadı bende. Duygularım köreldi. Beynim farklı bir frekansta çalışmaya başladı. Misal, bilgisayarımdaki doğa fotoğraflarına bakarken ağzımın suyu akıyor. Misal içinde misal, nerede bir sonbahar teması görsem ihtiva ettiği turunculu, kırmızılı, kahverengili, sarılı ve her dem yeşilli ağaçlar için bir yazı yazmak geliyor içimden. Kelimelerden mürekkep** bir aşk tablosu çizmek istiyorum. Yarın öbür gün " İnsani aşkı yendim " diye çığırırsam uzaktan kendime ağzım bir karış açık biçimde bakakalmayacağım.

* Sevgiler...

** Burada mürekkep " oluşan " anlamında kullanılmıştır. Halid Ziya Uşaklıgil'in etkileri bunlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder