23 Kasım 2010 Salı

Buzdan Kale


Tabiat gibi ruhun da mevsimsel bir döngüsü var. Aralarında birtakım farklar olsa da işleyiş biçimi aynı. Dünya’nn Güneş etrafında dönüşü esnasında gerçekleşen mevsim değişiklikleri ruhun kalp etrafında dönüşüne bağlı olarak meydana geliyor.
Yaz gelince sıcacık hislerle ısınıyor insan. Kalbinde açan güneş kimi zaman gözlerine kimi zaman gülüşüne yansıyor. Sonbahar mevsimi ile birlikte özlem duymaya başlıyor geçmişe. Yerde yatan yaprakların soluk rengine bürünüyor çehresi. Onlar gibi kırılgan görünüyor, dokunsalar unufak olacakmış gibi. Velhasılıkelam, tarihleri kesin olmamakla birlikte her mevsim yaşanıyor ruhun ayakta tuttuğu bedenlerde.
Dışarıda mevsim sonbahar; bende ise kış hakim. Öyle tatlı bir kış değil üstelik. Kar tanelerinden eser yok. Buz tutmuş her yer. Duygularım hakeza. Sevgi, nefret, aşk, acı... Hepsi kristalden yapılmış kalelerin içerisine hapsedilmişler. İçeriye güneş ışığının sızabileceği en ufak bir çatlak yok. Ulaşmak imkansız. Kıymetli eşyaların sergilendiği bir müzedeki gibi camekan ardında öylece duruyorlar. Birbirimize öyle yabancı gözlerle bakıyoruz ki halimizi gören evvelce birlikte pek çok vakit geçirdiğimize kesinlikle inanmaz.
Kalbimdeki karakış içime yayılmış ben farkında olmadan. Hislerim buz tutmuş. Soğuk bedenime işlemiş. Ellerim birer buz parçası adeta. Dokunduğunu üşütüyor. Bakışlarım manasız bir vaziyette donup kalmış. Bakanı titretiyor.
Yanlış anlaşılmasın. Halimden şikayetçi değilim. Bilakis, oldukça memnunum. Çünkü bu mevsimin gelişini çok bekledim; ruhum sıcak duyguların alevleri arasında can çekişmeye başladığı andan beri...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder