7 Aralık 2011 Çarşamba

Bu yazıyı okumadan geçebilirsiniz ama diziyi izlemeden geçmeyin: Can You Hear My Heart?

Söze nasıl başlasam diye düşünüp durmaktan iki kelime yazamadım şuraya. Bir türlü tepemde parlak bir fikir vücut bulmadı. İnatçılığım köşeye sıkışmışken pes ediyorum ve kalemimin götürdüğü yere doğru gidiyorum hemencecik. 


Ağustos ayından bu yana " Bitmesine kaç dakika kaldı acaba? " diye düşünerekten izlediğim Uzakdoğu yapımı dizilerin ağına düştüm kendi ellerimle. Can You Hear My Heart onların üstüne ilaç gibi geldi. Hem de ne ilaç! Açıkçası seyretmeden önce bu denli etkileneceğimi tahmin etmek şöyle dursun yakınından bile geçmedim. Çünkü tanımı çok yavan vermişler DramaWiki'de. Şöyle ki: " The love story of Cha Dong Joo, a man who's been rendered deaf after an accident but pretends he can hear, and Bong Woo Ri, a woman who's intelligent but pretends she's dim-witted to protect the dignity of her mentally handicapped father " . Benim aklıma direk Yeşilçam filmlerinin ağzına layık bir senaryo geldi haliyle. Zaten izlediğim Güney Kore dizilerinin birçoğu bizimkilerin acıtasyonunu aratmayacak nitelikte fakat Can You Hear My Heart bambaşka birşey-miş.


Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz şahsiyet Kim Jae Won. Güney Kore'deki çoğu oyuncunun aksine kariyer basamaklarında müzik sektörü olmayan, aldığı oyunculuk eğitimini seyirciye en iyi şekilde yansıtan bir aktör kendisi. Bu yıl çekilen fotoğrafından da anlaşılacağı üzere çocuksu görünüşü ile dikkat çekmiş ki otuz yaşında olması etkiyi üçe katlıyor muhtemelen. Kendisine killing smile, smile angel gibi takma isimler kazandıran gülüşü pek meşhurmuş. Dramada ilk kez görüntüye girdiğinde bana sorsalar " Öldüren gülüş mü? Meleksi gülüş mü? Hadi canım sen de! " der geçerdim amma ve lakin gözüm alışınca her seferinde olduğu gibi şöyle bir bölümsel gelişme süreci yaşandı benden yana: " Eh işte! İdare eder. Hmm... Gülüşü fena değilmiş aslında. Mimiklerini kullandığı zaman tatlılaşıyor sanki. Çocuksu yüzü bir çekicilik katıyor kendisine şüphesiz. Boyu posu da yerinde. Woaaah! Aynısından ben de istiyorum. " 


Kim Jae Won dizide Cha Dong Joo karakterini canlandırıyor. Bu da bizi onlu yaşlarının başlarında geçirdiği talihsiz bir kaza sebebiyle duyma yeteneğini tamamen yitirmiş, annesinin yüzde seksen kendisinin ise yüzde yirmilik etkisiyle bu durumu kimseye belli etmemeye karar vermiş; hal böyle olunca dudak okuma ustası kesilmiş bir insan evladına götürüyor. Sanmayın ki vaziyet böyle olunca dizinin en depresif karakteri Cha Dong Joo ismini almış. Bilakis, Bong Woo Ri'den sonra pozitif düşünmede oldukça başarılı olan ikinci kişi diyebiliriz. Dedim bile!


Nam Goong Min, Kim Jae Won'un aksine, ekranda ilk gördüğüm an itibariyle karizmatik olarak tanımladığım ve yaşının otuz üç olduğuna asla, kat'a inanmadığım aktör olarak tanımlanabilir tarafımdan. DramaWiki'de gülüşü ile ilgili birşey yazılmamış olması çok yazık. Zira dizide güleceği anları dört gözle beklediğim Bong Ma Ru&Jang Jun Ha karakterleridir kendisi. Ne yazık ki iç dünyası arapsaçına dönmüş karakter olarak karşımıza çıkıyor. Dayısını baba bilmiş, annesini öldü bilmiş; onlu yaşlardan sonra kendisine annelik eden kadın tarafından kazık yemiş, gerçek babası tarafından doğması dahi istenmemiş, gerçek annesi tarafından evlat yerine konulmamış falan filan.


Başlarda Cha Dong Joo'nun sağ kolu olarak görüyoruz Jang Jun Ha karakterini. Onun dünyasının her daim sessiz olduğunu bilen üç kişiden biri olarak kendisine bir yere kadar yardımcı oluyor. Bir yere kadar diyorum çünkü maalesef otuz bölümlük dizinin yirminci bölümünden itibaren - yanlış hatırlamıyorumdur umarım - Nam Goong Min kötü karakter rolünü üstleniyor. Senaristler ellerine haklı sebepleri tutuşturmuşlar lakin benim o kindar bakışlara ve hareketlere alışmam hiç kolay olmadı. Haksız da sayılmam yani. Sen git yirmi bölüm sevdir bize Jang Jun Ha'yı, sonra pat diye alaşağı et. Yok öyle yağma!.. Dedim, dedim ama dinletemedim. Yaptı yapacağını dizideki favori karakterim. 


Sıradaki isim Hwang Jung Eum. Kızımız şarkıcılık geçmişi olan oyunculardan. Tatlı mı tatlı, şeker mi şeker ve bana her insan evladı böyle olmalı dedirten cinsten kişiliğe sahip Bong Woo Ri karakterini canlandırıyor dizide. Hem konuşma hem de işitme duyusunu yitiren annesini küçük yaşta kaybedip aklı hep çocuk kalmış üvey babası - ki bu deyiş Bong Young Kyu'ya hiç yakışmıyor - ve büyükannesi ile birlikte yaşıyor. Yukarıda bir yerlerde belirtmiştim dizinin en pozitif düşünceli karakteri diye. Jang Jun Ha'nın kişiliğinin ters köşe olduğu dönemlerde bile peşini bırakmayacak denli pozitif hem de. Bir aşk üçgeninin, pardon dörtgeninin ana karakteri aynı zamanda. Küçükken sevdiği Bong Ma Ru, yirmi beş yaşına gelince sevdiği Cha Dong Joo, arkadaş olarak sevdiği Lee Seung Chul - kendisine " Bir erkeğin öyle kirpiklere ihtiyacı yok. Bana versene " demek istediğim kişi - toplaşıp aynı anda kızımıza gönül vermişler. Al sana sebzeli çorba!


Dizinin başından sonuna kadar zihnimde en çok yankılanan cümleler Bong Young Kyu rolündeki Jung Bo Suk'un sergilediği oyunculuğa ait. Zihinsel olarak çocuk kalmış lakin kimsenin anlamadığı şeyleri anlayabilen ve başkalarının göremediklerini görebilen birini canlandırıyor kendisi ama ne canlandırmak! " Owww! Jung Bo Suk harika iş çıkarıyor. Vay! Jung Bo Suk hakikaten rolünün hakkını veriyor " diye diye beynim şaştı kaldı, afalladı. Eğitim gördüğü alan drama&sinema lakin bu başka birşey. Doğduğu an yerleşmiş bedenine. İnandırıcılık diye birşey yok. Ekstra çaba sarfetmesine lüzum yok. Ne gördüysem odur benim gözümde. Temposu düşmez, fire vermez. Otuz bölümün otuzundan da alnının akıyla çıkar. Çıktı da zaten. Sırf buna şahit olmak adına dahi seyredilir bu yapım yani o derece.


Peki nedir bu diziyi benim ve birçok insanın gözünde özel kılan? Seyretmediğiniz sürece tam olarak anlamanız mümkün değil. Benim becerebileceğim birşey de değil nedenleri buraya tam teşekküllü aktarmak. Yine de deneyeceğim. Dokunaklı bir hikayesi var şüphesiz lakin klasik tarzda işlenmediği için yavan olmaktan çok uzak. Seyredeni iç dünyasına yönlendiriyor, kendisini sorgulatıyor, değerlerini elden geçirtiyor. Bilenin beynine iyice kazıtılan, bilmeyene öğretilen durumlar var. Misal, kardeşliğin illa aynı kandan olan insanlar arasında gerçek halini bulma zorunluluğunun olmadığı, anne ve baba gibi iki kutsal kelimenin ezberden kazanılmasına rağmen çaba göstermeden hakedilmediği, karşındakinin ağzından dökülenleri işitmekten çok yüreğinden gelenleri duyabilmenin marifet olduğu gibi.


Dizinin en manalı hareketlerinin başında geliyor yukarıda gördüğünüz. Fotoğraf karesinin dışında kalmış bir okyanus var orada. Uçurumun kenarında durmuş dalgaların sesini dinliyor Cha Dong Joo karakteri. " Gözlerini böyle kapatırsan her şeyi görebilirsin. Kulaklarını böyle kapatırsan her şeyi duyabilirsin " demişti ona küçükken karşılaştığı biri. Haklıymış. Ben denedim. Siz de deneyin. 


" Şimdi anlıyor musun? Duyamayan ben değilim. Sensin... Ne dersem diyeyim beni duymayacaksın değil mi? Bir daha bana sana dikte edilmiş sözleri söyleme. Kendi kulaklarınla duyduğun kelimelere kulak ver. Benim gibi gözleriyle duyan birinden geldiğinde bu sözler kalpten geliyordur. " - Cha Dong Joo.

Dipnot: " Ben bu dizinin sonuna kadar bir damla gözyaşı dökmezsem hakikaten ' no mercy ' deyişini haketmiş olacağım. Tırsıyorum " diye yazmıştım Twitter'da. Zaman zaman, özellikle Jang Jun Ha ağlarken ki hakkıyla becerebildiği söylenemez, gözlerim doldu ama kirpiklerimden yanağıma ulaşmadı hiçbir zaman damlalar. Kalbime dokunan şeyler çok, içimi dolduranlar da öyle. Yine de yapım gereği taşma noktasına gelmem güç. İlla gözyaşlarının seyirlik akması gerekiyorsa merhametsizin önde gideniyim. Yersen...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder