26 Aralık 2011 Pazartesi

Kerime Nadir - Samanyolu


" İki günden beri sürekli yağmur yağıyor... Dışarıya çıkamıyordum. Pencereden gamlı manzarayı seyrediyordum. Ağaçların ıslak yaprakları düşük, gökyüzü gri bulutlarla örtülü!.. Renkler koyulaşmış... Her şeyde gizli bir tahammül ve sabır seziliyor... Sanki tabiat, şu geçici afetten bir an önce kurtulabilmek için sessiz duruyor... 

Alnımı cama dayıyorum... Buğulu gözlerle uzaklara bakıyorum... Hayalim beni sisli ufuklardan aşırıyor, çok ilerilere götürüyor... 

Bu sıralarda yanaklarımdan sızan yaşlar damla damla göğsüme düşüyor... "

Sen git güz mevsiminde dünya edebiyatından seçme eserler oku, kış geldiğinde Kerime Nadir'in romanlarına göz dik. Olmaz efendim olmaz. Kerime Nadir romanları güzden başka mevsimlere de yakışır elbet ama kıvamının doruk noktasını bulmaz. Bence. 

İlk okuyuşum değil bu kitabı. Son da olmayacak muhtemelen. Bir yanım Kerime Nadir'in kaleminden çıkma romanları okuma ihtiyacı duyuyor zaman zaman. Yakın geçmişten bir gece içime doğan gereksinim tam da buna karşılık geliyor. Elime önce Aşka Tövbe'yi aldım ama onun hakkında zaten yazmış olduğum için Samanyolu'ndan giriyorum konuya. Nihayet! 

Elimizde bir adet Nejat, bir adet de Zülal var. İkisini karıştırınca aşk olur mu? Olur, olur ama biraz geç olur, epey güç olur, çok depresif dönemler atlattıktan sonra olur. Neden mi? Nejat Zülal'i çocukluğundan beri sevmektedir. Zülal ise kendi hislerinin farkına varmadan önce Nejat'ın yakın arkadaşı Namık ile nişanlanmıştır bile. Hal böyleyken Nejat'ın dile gelmesinden daha doğal ne olabilir ki? Kerime Nadir de böyle düşünmüş olmalı ki Nejat'ın duygusal çalkantılarını dile getirmekle kalmamış, epey bir coşturmuş, hastalıklı ve saplantılı bir aşka dönüştürmüş. Bana da okumak düşmüş. Bu arada kitabın beyaz perdeye uyarlandığı, Hülya Koçyiğit ve Ediz Hun'un başrollerini paylaşıp iyi bir iş çıkardığı aynı isimli filmi izlemeyen varsa çiçekle kovalarım he ona göre! 

Hemen şuracıkta ufak birşey paylaşayım. Bugün kuzinimin düğün alışverişi için - ne siz sorun ne de ben söyleyeyim - yola koyulmuşken Sirkeci civarında Engin Çağlar'ı gördüm, yanından geçtim. Ağzımı açıp tek kelime etmedim tabii tanıdığıma dair kendisini. Rahatsız etmek istemedim. Çekindiğimden değil yani. Yersen. O esnada da çantamda bu kitap vardı. " Acaba? " dedim kendi kendime, " Bu roman Yeşilçam oyuncularını çeken bir mıknatıs olabilir mi? " 

Sevgiler...

3 yorum: