14 Şubat 2013 Perşembe

Ben diledim elli kilo kenkeli*

Çiçeği burnunda emekli babam ayağının tozuyla memlekete gidip on gün konakladı. Giderken valizi yükte de pahada da hafifti. Dönüşte, aksine, hem yük bakımından hem de paha bakımından ağırlaştı. Rize'den getirilen erzak paha biçilemez konumdadır ya o bakımdan. Babamın kendi kendine verdiği tatilden geri dönmesine saatler kala sosyal medyada " Babam elli kiloluk yük yapmış. Memleketi getiriyor galiba hakikaten. O elli kiloluk yükün içinde kenkeli* de olaydı iyiydi " diye yazıp şu fotoğrafı paylaştım: 


Yolculuk birkaç saat sürmesine rağmen kenkeli* diriliğini çabuk yitiriyor diye istekte bulunmamıştım. Amma ve lakin gecenin bir vakti eve düşen babam yanında fırından akşam çıkmış taze kenkeli* getirmiş. Sürpriz oldu benim için anlayacağınız. Saat ikiye geliyor falan demeden yumuldum sabaha kadar yumuşama ya da iyice sertleşme ihtimali olduğunu bildiğim için. Velhasılıkelam, rüya gerçek olmaktan çıktı. Şöyle birşey oldu:


Benim kenkeli* yeme şeklim budur. Kaç tane yiyeceksem o kadarını koluma takar, ihtiyaç oldukça aynı yerden temin ederim. Bu arada kenkeli* deyip duruyorum yazının başından bu yana da Rize simidi olarak geçiyordur muhtemelen resmi makamlarda :P Benim yazdığım Laz dilindeki hitap biçimidir. Yazıldığı gibi de okunmuyor haliyle ama siz bir deneyin yine de. Belki tutturursunuz. Hem daha sevimli durmuyor mu kelime olarak?

*kenkeli: anlamı için bkz. bir üstteki paragraf. Çoktan bakmışsınızdır ya neyse. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder