3 Aralık 2013 Salı

Türk'ün Sushi İle İmtihanı: Umut Verici Bir Gelişme

Ömür boyu unutamayacağım ilk sushi deneyiminden ikincisine geçmeden önce sizin için önemsiz fakat benim için affedilmesi zor bir hatayı telafi etmek istiyorum. Japon mutfağına ait şeylerden ilk tattığım sushi değil hatırladıkça ahtapot yerine sosis kullanılarak hazırlandığını umduğum takoyakidir. Laboratuvar derslerinde mıncıkladığım bir yumuşakçayı yediğimi düşünmek dahi istemiyorum. Not olarak düşeyim bunu da. 


Aşağı yukarı iki hafta önce kardeşimle kendimizi internette sushi/nigiri/sashimi çeşitlemelerini incelerken bulduk. O önceki tecrübesine dayanarak seviyeyi nigiriye yükseltme zamanının geldiğine kanaat getirmişken ben burnumu sürüyerek içine sebze veya meyve eklenmiş sushiye indirdim çıtayı. Tipik abla karizmasının yerle bir olduğu anlardan birini yaşadık velhasıl. Son kararı verdikten sonra planımızı bir aile büyüğüne açayım da haberi olsun dedim. İlk deneyimimde saklanacak köşe ararken bu sefer davullu zurnalı duyuru yapacak kadar rahat olmamın sebebi annemin şehir dışında olmasıydı. Oradan bakıldığında tarihi ayarlarken bu durumu göz önünde tutmuşum gibi durmuyor değil mi? Öhöm! Sushi deneyeceğim bir restorana gideceğimi söylediğim kişi babam olunca herhangi bir söz düellosuna maruz kalmadan işin içinden sıyrıldım. He! Aynı gün anneme müjdeli(!) haberi vermedi mi? Verdi. Hakkını yemeyeyim, memleketten döndüğü güne/düne kadar sessizliğini korudu annem. Fakat aldığı haberin yansıması bugün akşam yemeği sofrasına düştü. Şöyle ki:

Annem: ( Onaylamayan bakışlarla bakar ) Çiğ balık yemişsiniz geçen.
Ben: ( Gözlerini tabağındaki tavuğa öyle sabitler ki aşık olmuş sanırsınız ) Ee... Evet. Yedik.
Kardeşim: İnanmayacaksın ama lezzetliydi anne.
Annem: Öyle mi? Bundan sonra tavuğu da çiğ yersiniz. Pişirip zahmet etmeyeyim boşuna.
Ben: ?!?!

Kaderden kaçılmıyor vesselam başlıklı konuşmayı okudunuz. Neyse. Konumuza dönelim biz. Günlerden bir gün kardeşimle kendimizi geçen seferki restorana attık. Mide civarında bir yerlerde varlığını hissettiğim endişelerimle birlikte masamıza kurulduk. Bu arada benden yana çıkabilecek arızaları minimuma indirmek için restoranın en ücra köşesini tercih ettiğimizi söylememe gerek var mı? Menüler geldi. Kardeşim aslanlar gibi " Ben nigiri seti istiyorum " dedi. Ben ise oturduğum yerde büzülerek tereddütlü bir dille verdim siparişimi: Menüdeki adıyla avocado sake roll


Siparişler geldiğinde kendi tabağımdan önce kardeşiminkine takıldı gözlerim. Ohannesburger tepkisi verdim. Balık bu. Fotoğraflarda durduğu gibi durmuyor tabakta doğal olarak. Nitekim nigiri setindeki parçalar iriydi. Hatta bana sorarsanız devasa boyutlardaydı. Bunun o anki ruh halimle alakalı olup olmadığını sonra sorgulayacağım. Benim siparişim nahifti gayet. Bir parça meyveyi balığa katık etmişler. Ortaya yandan avokado yemiş somon balıklı sushi çıkmış. Yoksa siz sushi ismindeki sakeyi bildiğimiz Japon içkisi mi sandınız? İşin o kısmı biraz tuhaf hakikaten. Sirke yerine sake ile harmanlanmış pirinç taneleri olabilirdi yediklerim. Hayal gücü işte. N'aparsın? 


Bir süre sushilerle aşk yaşadım ben. Onlar beni süzdü ben de onları. Baktım bakışmayla bir yere varmayacak bu iş elimdeki çubuklarla - Japonlar hashi derler - kıskıvrak yakaladım önümdekilerden bir tanesini. Besmele ve いただきます eşliğinde ağzıma götürürken dönüşü olmayan bir yola girdiğimin ayırdındaydım. Ya midemin olacaktı sushi ya da önümdeki tabağın, ya vezir edecekti beni ya da rezil. Ve beklenen an geldi. Kardeşim karşımda oturmuş suratımda oynaşan her bir kası incelerken zafer gülüşünü çakacağım anın beklentisi içinde ağzımdakileri çiğneme işlevini görüyordum ben. Nihayetinde hayalimdeki çiğ balık lezzetine kavuştum. Mutluydum. Bedenen hiç kıpırdamamış olsam da ruhen masanın üzerine fırlayıp ellerimi havaya kaldırmış zafer işareti yapıyordum sushiyi yuttuktan sonra. Wasabiyi lokma aralarında bünyeye almayı yeğledim. Peşinden papilla ferman dinlemiyor, bu wasabi çok acı diye şarkı söyledim. Önceki deneyimden sonra çekimser yaklaştığım zencefil turşusundan eser miktarda tatmadan edemedim. Şeytan tüyü var keratada. Sonrasında yandım Allah yandım, yandırma beni diye çığırdım tabii. Japon çayını içince unuttum gitti.


Kardeşim kırk yıllık Japon gibiydi. Miniminnacık yayvan tabağına soya sosu dökerek içerisine macun kıvamındaki wasabiyi yedirdi. Nigirileri karışıma bandırarak sindirime hazır hale getirdi. Dediğine göre yosunla kaplanmış sushi yemektense nigiri yemek daha iyiymiş. Lezzetini direkt alıyormuş insan. Ümitlendirdi beni. Bir dahaki seferim nigiri üzerine olabilir. Sonra gelsin sashimi derken gurme olup çıkarmışım :P


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder