9 Şubat 2014 Pazar

Emitt 2014'ten izlenimler vol. 1

Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı'na gideli bir hafta olmuş. Etkinliğe dair izlenimlerimi yazmanın vakti geldi de geçiyor. Aslında böyle bir yazı yayımlamayı düşünmüyordum. Ne olduysa Büşra'nın o gün kuyrukta beklerken "Bunları blog günlüğüne yazarsın." demesiyle oldu. Bugün "İşte geldim, buradayım." diyebiliyorsam onun sayesindedir. Öylesine sarfettiği cümlenin ısrarla kulaklarımda yankılanması sebebiyledir mi demeliydim yoksa? 



Günlerden bir gün, Büşra ile buluşup İstanbul'a uzak Edirne'ye yakın diye tabir edebileceğimiz TÜYAP'ta bittik. Bittik diyorum çünkü fuar alanına adım attığımız anda manen bittik. Katılımın ücretsiz olduğu yerde bir dolu formalite olmasına yapabildiğim tek mantıklı açıklama istatistiksel... Tamamlayamayacağım ben bu cümleyi. Yazarken afakanlar bastı. Demem o ki turnikeden geçmemiz aşağı yukarı on beş dakika sürdü. Neyseki Mehter takımı girişte performans sergiliyordu da sıkılmadım fazla. İç organlarım benden çok eğlenmiş olabilir. Kalbim davulla, ciğerlerim zille, midem nakkareyle - He canlar, he! Vikipedi ile hava atmaya çalışıyorum. He! - bütünleşip harekete geldiler de o bakımdan diyorum. Velhasılıkelam, bandodakilerin her hareketi içimde patladı sevgili okuyucu. "Ciğerlerim bayram etti." sözünü bu durumda kullanmak uygun düşmez, değil mi? o.O

Hafızam beni yanıltmıyorsa evvela daha çok yabancı ülkelerin standlarının yer aldığı salonun yerleşim planına bakarken Japonya'nın yerinde olmadığı gerçeğiyle yüzleştim. Vaziyeti evdeyken öğrenmiş olsam da yola çıkarken heybeme bir parça ümit atmıştım. Farkettim ki boş yere ağırlık taşımışım. İnsan bu ya, umut etmekten geri kalmıyor; salona girip bakayım dedim. Sonrasında yaşadığım şoku nasıl anlatsam? Dünya haritasından Japonya silinmiş gibi?.. Dolabımdaki kitapların yerinde yeller esiyormuş gibi?.. O esnada çantamda bulunan, içindekilerin kuruyemiş olduğunu tahmin ettiğim(iz) pakete sarılıp ağlamak istedim. Paragrafın akışını bozan cümle yazacağım. Hazır mıyız? Geliyor: Herkesin Osaka'ya giden kuzene sahip bir arkadaşı olmalı. Büşra'ya teşekkürlerimle... 


Ne diyordum? Heh! Annemin ahı mı tuttu acaba? Evden çıkarken bana "Geç kalma kızım." dediğinde Japonlara gidiyor olduğum için dönüşümün geç olacağını söylemiştim. Cevabımı ülkenin tanıtım standının yokluğu ile almış olabilirim. Japonya'nın katılımcılar arasında olmayışına Büşra ile verdiğimiz tepkiyi görselle destekleyeyim:


Yaşadığımız hayal kırıklığı şöyle dursun, biz o dakikalarda girişten gelen müziğe kulak verelim. Verdik nitekim. Geleneksel Güney Afrika danslarından kesitler sunan bir grupla karşılaştık. Oracığa çöreklendik. Adamlar kendilerini dans hareketleriyle gayet güzel anlatmış olsalar da onların söylediklerinden "viva Mandela" ve "hakuna matata"yı anlayınca nasıl sevindim bir bilseniz. Biraz da gerildim. Neden mi? Kendilerine fazla yakındık da ondan. Grubun etrafını çeviren halkanın ikinci sırasında dururken her şey normaldi aslında. Önümde duran iki kişinin arasındaki boşluktan faydalanıp fotoğraf çekiyordum mutlu mesut. Heyhat! Kalabalıktan ayrılmaları ile kendimi ilk sırada bulunca panikledim, yavaş yavaş Büşra'nın gerisine doğru kaymaya başladım. Önce sağ kolum sıyrıldı ön saftan. Ardından bedenimin yarısını gizledim. Bir aralık açıkta kalan sol koluma birinin dayandığını hissettim. Dönüp baktım ki bir benzerim Büşra'nın habersiz yardımı ile uyguladığım taktiği üzerimde deniyor. Kahkaha atasım geldi halimize ama şartlar... Tüm bunlar ne için? Olur da Afrikalılardan biri izleyici ile karşılıklı dans etmek isterse yem olmamak için. Keyifle seyrettim performanslarını diyeyim ve gideyim ben. Siz de "N'olacak bu kızın hali?" diyebilirsiniz mesela.



Buraya bir virgül koyalım. Arkası yarın veya başka bir gün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder