26 Haziran 2010 Cumartesi

Derine Yolculuk

Bir sokağın girişindeyim. Issız bir sokak. Etraf sükunet içerisinde. İşittiğim tek ses esen rüzgarın hazin bir şarkı misali çıkan fısıltısı. Çevrede ağaç olmamasına rağmen yolda yapraklar var. Görünmeyen hayat ağacımdan savrulmuş, sararıp solmuş yirmi üç tane yaprak.
Sokağın iki yanında dizilmiş binalara kayıyor bakışlarım bir aralık. İçerisinde kimsenin barınmadığı binalardan değil de sahiplerinin bir süre kullanıp terk ettiği binalardan bunlar. Donuk, gri renkli. Kiminin boyası dökülmüş, kiminin camları kırık, kiminin yırtık perdeleri dışarı doğru salınıyor rüzgarla birlikte. Oturulacak gibi olmamalarına rağmen kiralık yazısı asılı pencelerinde. Biri hariç. Diğerlerinden daha çok hırpalanmış bir bina bu. Hala nasıl ayakta durabildiğine şaşırıyorum. Kapısında kilit olduğunu görüyorum uzaktan. Yaklaştığımda bir de mühür farkediyorum kilidin hemen yanında. “Kötü durumda olmasına rağmen kendine göre bir çekiciliği var. Hiç kimsenin oturamayacak olması ne yazık!” diye düşünüyorum yanından uzaklaşırken.
Sokağın çıkışına doğru az evvel geçtiğim yolu işaret eden bir tabela farkediyorum. Demiri pas tutmuş bu tabelada yazılanı görünce oradan koşar adım uzaklaşıyorum lakin zihnime yerleşen görüntüsü peşimi bırakmıyor: Boyası solmuş harflerle yazılı “Yalnızlık Sokağı”.

1 yorum:

  1. Budur! Okurken ben de derinlere doğru yolculuk yaptım resmen.

    YanıtlaSil