24 Ağustos 2012 Cuma

Büyükada çıkartması vol. ?? ( üçüncü bölüm )

Büyükada dediğimiz yerin isminin hakkını verecek ölçekte bir kara parçası olduğu konusunda hemfikiriz değil mi? Bu konuda anlaşalım bir kere. Ne de olsa karşınızda kestirme yol zannına kapıldığı bir rotadan ilerleyerek Ada'nın büyük bölümünü adımlamış biri var. Hiç unutmam 20 km. ye yakın yol yürümüştüm o zaman. Siz de unutmayın. Demem o ki eğer geceleyin Büyükada'da konaklamayacaksanız günün denize açılan erkenci vapurlarından biri ile bu beyuk ( memleket şivesi fırladı bir yerden ) toprağa ayak basmanız yaşayacağınız keyfi damağınızda bırakmak yerine ruhunuzun en ücra köşelerine dek ulaştırır. Benden söylemesi. He, benim yüzümden o gün Angel ile keyif ağzımıza bal çalmaktan öteye geçmedi fakat bir süre idare eder diye düşünüyorum.

Biz Ada'ya vardığımızda saat üçü geçiyordu. Eve dönüş saatini ne kadar ileri atarsak atalım o gün için doyum noktasına ulaşmamız imkansız görünüyordu. Kedi sevme açısından doyum noktasına ulaşmayı yeğledik biz de. Maskotumuz vardı bir tane. Bol bol fotoğraf çektirdik kendisiyle. Bir önceki yazıma eklemiştim fotoğrafını. İsteyen dönüp bakabilir. Angel japon yapıştırıcısı kuvvetinde yapışmışken kediye nasıl olup da kendisini o sokaktan ayırabildiğimi bilmiyorum. Öyle ya da böyle Ada'ya uğrayan çok az insanın bildiğini tahmin ettiğim mekana doğru yürümeye başladık.

Orta yaştaki bir insanın yürüyüş temposunu tutturmuşken, üstelik kedi ya da köpek gördüğümüz her yerde duraklamışken istediğimiz yere ulaşsak mucize nevinden birşey olurdu. Yarı yolda gördüğümüz tavuklar işaret oldu bizim için. Dahası Angel'ın içlerinden biri için sarfettiği " Ne kadar şişman! Tam yemelik "  yorumu aklımızı başımıza getirdi. Vapurun kalkış saatinden önce yemek yememiz gerekiyordu ve biz yanımızda yiyecek getirmemiştik. Bu durumda geriye dönmekten başka çaremiz kalmadı. Yüreğimizin arzuladığı yere ulaşamadan vitesi geri aldık. Böyle mi deniliyordu? Araç kullanmayı bilmem de. 

Dönüş yolundayken bisikletle yokuş yukarı çıkmaya çalışanlar gördüm. Geçen yaz bir hevesle ben de bisiklet sürmeyi öğrendim ya artık daha bir dikkatle inceliyorum insanları. Yalnız eziyet mi kolaylık mı bilemedim. Yakın dönem planlarım arasında büyük tur yolunda bisiklet sürmek var Büyükada'da fakat sonrasında bir deri bir kemik kalmaktan korkuyorum.

Sizin için ayaklarımla barış işareti yaptım. Nasıl olmuş? :P

Aklımın bir parçası mesire yerinde kaldı. Fakat - Dikkat! tekrar var - yanımızda yiyecek olmadığı için girişe para ödemenin anlamsız olduğuna kanaat getirip sahile doğru devam ettik. Ara ara anıları yadettik. Misal, Ezel dizisinin yanınlandığı dönemlerde Ada çıkartması yapmıştık. Angel sıkı takipçilerinden biriydi dizinin. Yürüyüş esnasında önümüze ikiye ayrılan bir yol çıkmıştı. Bu yüzden olsa gerek Angel " İki yol vardır yiğen " diye girizgah yapmış ve ben de mecazın dibine vuracak şekilde yerlerde yuvarlanmıştım. Hey gidi hey! Yaşlanıyoruz diye başlayacağım yine ama henüz kimlikteki doğum tarihini değiştirmemize gerek kalmayacak kadar genciz. Öyle bir planım yok he! Yanlış anlaşılmalara meydan vermeyeyim. 

Dönüş yolunda - şaşırtıcı olmayan bir biçimde - bizim maskotun olduğu sokağa tekrar daldık. Bir güzel oynadık. Sonra ortaya ikizi çıktı. Arkasından hamile olduğunu tahmin ettiğimiz bir kedi - öteki türlü o karnı oluşturmak için Trabzon ekmeği yemesi gerekirdi ki pek mümkün görünmüyor - daha piyasaya çıktı. Hatta bir aralık ikisi arasında kıskançlık çekişmesi yaşandı. Patilerle saldırdılar birbirlerine. " Durun! Yapmayın! Benim sevgim ikinize de yeter! " dedim ama dinletemedim. Dilimi anlamamış da olabilirler tabii. Bilemiyorum. Üzücü bir durum lakin insanlar beni paylaşamasın isterken bunu kedilerde görmek biraz da olsa teselli sebebi oldu benim için. Ne diyorum ben?! 

Mideyi şenlendirmekle meşgul olduğum esnada olan birşeyi de anlatıp nokta koyayım artık bu yazıya. Dört bi etrafı açık bir mekandaydık. Rüzgâr da vardı. Tabağımın yanındaki peçete rüzgârın cazibesine dayanamamış olsa gerek ki peşine takılıp havalanmaya başladı. O esnada oturduğum masanın yanından geçmekte olan garson istifini hiç bozmadan elini uzattı ve karizmatik(!) bir şekilde peçeteyi yakaladı. Sonra da bana geri verdi... diyeceğim ama o kadar da değil. Öyle birşey yapsaydı yazmazdım zaten. 

Feribot iskelesine - gidişteki o çileli anları bir daha çekmek istemedik, evet - doğru ilerlerken biz bu yazı da sona yaklaştı. Anlatılacak şeyler bitmedi lakin her saniyeyi de buraya aktarmayayım değil mi? Birazı da bana kalsın. Gereksiz detaylara çokça girdim hem. Başka bir Büyükada yazısındaki sözcüklerde yeniden bakışmak ümidiyle hoşçakalın. Sevgiyle kalın. 

    

3 yorum:

  1. Bu yaz bende gittim, tek kelime ile harika bir yer :) En çok gitmek istememin sebebi, çok sevdiğim " Hatırla Sevgili" dizisinin eskiden büyükada'da çekilmiş olması idi. Her yeri gezdik gördük. Beyaza boyanmış evleri yok mu, kremalı pastanın kreması gibi yenecek cinsten :)

    YanıtlaSil
  2. Daha önce de gitmiştim ama fitili asıl ateşleyen Dudaktan Kalbe dizisi olmuştu benden yana (: O yıl en az beş kere çıkartma yaptığımı hatırlıyorum (o.O) Reşat Nuri Güntekin'in Ada'da bir evi olduğunu da böyle öğrenmiştim ^^

    Doyum olmuyor kremalı pasta tarzı evlere değil mi? Ara ara gitmek lazım (:

    YanıtlaSil
  3. müthiş bir yer özellikle bisiklet kiralayıp gezmek çok keyifli oluyor Bloğunu yeni keşfettim bana da beklerim. www.gecekiyafeti.com

    YanıtlaSil